Ana içeriğe atla

91 Days Anime Yorumu


Uzun bir aranın ardından tekrar merhaba!

Okulun başlamasıyla bu dönem çok dersim olmamasına rağmen tezle okumaları yetiştireyim ve bir yandan da sosyal hayatımı aksatmayayım derken hem blog yazıları yazmaya hem de blog yazısı yazabilmem için keyfi olarak bir şeyler izleyip okumaya biraz ara vermek zorunda kaldım. Durum böyle olunca da normalde şubat ayı gibi başladığım 91 Days'i hem bitirmem hem de yorumlamam aylar sonrasını buldu. Yazmayı çok özlemişim ve üzerine yazmak istediğim oyundan tutun kitap serisine ve -alışılageldiği üzere- bir sürü diziye kadar pek çok içerik var. En kısa sürede bunları da sizinle paylaşmayı umuyorum ve lafı daha fazla uzatmadan biraz fazladan vaktiniz varsa tek oturuşta bile bitirebileceğiniz suç, dram ve aksiyon temaları etrafında dönen, 2016 yapımı, 12 bölümlük -mini- anime 91 Days'ten bahsetmek istiyorum.

Öncelikle hikayemiz 1920li yıllarda "Prohibition" olarak da bilinen alkol yasağı döneminin hüküm sürdüğü Amerika'da geçiyor. Lawless adında bir bölgede geçen bu hikayede ana karakterimiz Angelo Lagusa, çocuk yaşta ailesini gözleri önünde vahşice katleden İtalyan asıllı mafya çetesinden intikamını almak için Avilio Bruno takma adıyla bir yolculuğa çıkıyor. 
Alkollü içeceklerin üretimi ve satışı kanunen yasak olduğundan karaborsayı eline geçiren Vanetti ailesinden intikam almak üzere kendisine bir söz veren Angelo intikam arayışı boyunca değişiyor ve adım adım intikam hırsıyla bambaşka bir karaktere dönüşüyor. Açıkçası bu değişimi izlemek bence çok keyifliydi çünkü Angelo yaptığı zekice planlarla ve ters köşelerle ağzımı zaman zaman açık bırakmayı başardı. Üstelik 91 Days, seneler önce gözleri önünde acımasızca ailesinden koparılan bir çocuğun o intikam hırsıyla büyüyerek ne kadar ileri gidebileceğini, hatta intikam yolunda bir noktadan sonra merhametini, etik anlayışını ve sağduyusunu en az onlar kadar kaybedebileceğini izleyiciye gösteren psikolojik bir serüvendi aynı zamanda. Angelo'nun yaptığı zekice planlarla herkese tek tek suikast düzenlemesi, ancak bu esnada bir noktada geriye kalan tek yakını olan çocukluk arkadaşı Corteo'yu kaybetmek zorunda kalmasıysa fazlasıyla trajikti. 
En sonunda hikaye öyle bir noktaya geldi ki yıllar önce Angelo'nun ailesinin yok edildiği gece yalnızca birkaç saniyelik tereddüt ve korku yüzünden Angelo'yu ıskalayan Nero Vanetti'nin, Angelo'yu şans eseri sağ bıraktığı için mi yoksa ailesinin katledilmesinde rol oynadığı için mi Angelo'nun gözünde suçlu olduğunu ayırt edemediğimiz bir ikilemle karşı karşıya kaldık. Ayrıca bir madalyonun iki farklı yüzü kadar alakasız görünen Nero ve Angelo'nun çıktıkları yolculuk ve vardıkları noktada birbirlerinden aslında çok da farklı olmadıklarını gördük. Bu açıdan da hikaye dram yönünü seyirciye sunmakta da çok başarılıydı. Tabii kendi adıma her ne kadar Angelo'yla çıktıkları yolculuğu izlemekten keyif alsam da Nero bana hiçbir zaman sempatik gelmedi, yine de elbette iyi işlenmiş bir karakterdi. Her şeye rağmen -eğer böyle bir şey yaşandıysa- Angelo'nun Nero'yu vurmasını tercih ederdim.
Sonu açık uçlu bitmesine rağmen bize görünüşte tek bir seçenek bırakır gibi dursa da ben yine de ısrarla Nero'nun Angelo'yu öldürmediğine inanmak istedim. Elbette Angelo'nun da intikam oyununun sonunda fark ettiği gibi aslında her şey bir hiç uğrunaydı ve hikayenin sonunda onca şeyin ardından yaşamına devam etse bile hayat onun için belki de bir daha hiç yaşamaya değer olmayacaktı. Bu yüzden de Angelo'nun bir şekilde serbest kaldığına inanmak istesem de hayatta kaldığı senaryoda herhangi bir tabancanın sebep olabileceğinden çok daha ağır bir yarayla hayatına devam etmek zorunda olacaktı ve zaten onca senedir omuzlarında bir intikam yüküyle yaşayan Angelo için yapayalnız devam etmek bazı açılardan ölümden bile daha kötü bir seçenek gibi duruyor. Bu yönden düşününce bir bakıma Nero'yu yapayalnız bırakması da intikamının en acımasız kısmıydı belki de çünkü her şeyini küçük yaşta gözlerinin önünde yitiren bir çocuk olarak Angelo, "hayatta ölmekten daha kötü ne olabilir" sorusunun cevabını yıllarca bir başına deneyimlemişti. Hikayenin sonunda ise anime bu soruyu üstü kapalı bir şekilde -farklı bir açıdan- tekrar seyirciye yöneltiyordu. Bir acıyı kabullenerek elinde kalanlarla hayatın boyunca bir başına o acıyla yaşamak mı yoksa bir intikam uğruna bir canavara dönüştükten ve geriye kalan son parçanı da yitirdikten sonra yaşama bir noktadan umutsuzca tutunmaya çalışmak mı daha korkunç? Tabii artık onun da adına "hayat" denilebilirse... 
Bence Angelo intikam oyununun bir aşamasında sonunu fark etse de görmezden gelmeyi tercih etti çünkü planını kusursuzca yürütmenin en sonunda onu tatmin edeceğini ve yaptıklarına değeceğini düşündü. Hikaye ilerledikçe zor yolculuğuna devam ederken tek dayanağı da buydu. Benim açımdansa hikayenin beni en zorlayan tarafı farklı ailelere mensup çete üyelerinin isimlerini karıştırmadan aklımda tutabilmekti; hikaye bittiğinde bile hala ayırt edemediklerim vardı, evet... Yine de genel anlamda suç, mafya ve çete konulu yapımlardan çok hazzetmeyen birisi olarak 91 Days'i izlediğim en iyi mini animeler listesine yerleştirdim çünkü hakkını vermem gerekiyordu. 
Yorumu noktalamadan önce son olarak animenin açılış şarkısına değinmek istiyorum. Genelde zaman kazanmak adına istisnalar hariç -sanki bir buçuk dakika hayatımda büyük bir fark yaratacakmış gibi- animelerin jeneriklerini ilk ve son bölüm hariç hep atlarım ve 91 Days muazzam açılışıyla benim için bu "istisnalar" kategorisinde yer alan bir anime oldu. Şarkı tek başına dahi bu denli başarılıyken anime için seçilmesi tam anlamıyla nokta atışı olmuş, o yüzden animeye başlama konusunda fikrimi soran birisi olursa direkt bunu göstereceğim sanırım:
Buraya kadar geldiyseniz siz de videoya göz atmadan geçmeyin ve bir sonraki yazıda görüşünceye dek kendinize iyi bakın!

Yorumlar

  1. Bu animeyi nereden izleyebilirim arkadaşlar bana yardımcı olurmusunuz lütfen

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popular Posts

The Untamed Dizi Yorumu

Herkese merhaba! Yıl sonunu çok sevdiğim bir diziden bahsederek kapatmak ve herkese mutlu yıllar dilemek istedim. The Untamed bir süredir izlemek istediğim ancak bölüm sayısı fazla olduğu ve daha önce herhangi bir Çin yapımı izlemediğim için sürekli ertelediğim bir diziydi. Dizinin konusu hakkında hiçbir fikrim yoktu, sadece bir novel uyarlaması ve BL temalı olduğunu biliyordum. 50 bölüm gözümde çok büyüdüğü için sürekli erteledim ve itiraf etmek gerekirse Çince kulağıma önceden pek hoş gelmediği için ön yargılarım vardı. Fakat diziyi bitirdikten sonra rahatlıkla söyleyebilirim ki ön yargılarım aslında gereksizmiş. Diziye başlarken 50 bölümü gözünde büyüten ben, 10 bölümü izledikten sonra keşke dizi daha uzun olsaymış demeye başladım, hatta son bölümü izlerken 50 bölümlük birkaç sezon olmasını istedim ve bence daha uzun olsaymış da olurmuş çünkü Bulut Kovuğu'nda aldıkları eğitimi bile ayrı bir dizi olarak izleyebilirdim.  Diziyi hiç duymayanlar için kısaca konusundan bahsedeyim önc

The Flower of Evil Dizi Yorumu

Herkese merhaba, The Flower of Evil'ı yeni bitirdim ve bitirir bitirmez hemen yorumunu yazmak istedim çünkü inanılmaz iyiydi ve izlerken her bölümünden ayrı keyif aldım. Bilmeyenler için dizinin konusunu ve merak edenler için tanıtımını  aşağı bırakıyorum ve sonrasında spoiler içeren yorumuma geçiyorum. Dizi, karanlık geçmişini gizleyen ve başka birinin kimliği altında yaşayan bir adam ( Lee Joon-Gi ) ile o adamın (kocasının) peşine düşen bir dedektifin ( Moon Chae-Won ) etrafında dönmektedir. Öncelikle diziye başlama sebebim dizi hakkında okuduğum iyi yorumlar, Lee Joon-Gi'nin oyunculuğu ve dizideki kızıyla paylaştığı fotoğrafları görmem oldu. Başlarken çok yüksek beklentilerim yoktu fakat dizi daha ilk bölümünden bile merak uyandırdı ve beni içine çekmeyi başardı. Kore dizileri izlemeye karantina döneminde başladım ve açıkçası çok fazla ön yargım vardı, çoğu insan gibi ben de İngiliz ve Amerikan dizileri izlemeye alışık olduğumdan bir Kore dizisi izlemek hiç de cazip gelmiyor

Edgar Allan Poe - Bütün Şiirleri // Kitap Yorumu

 Herkese merhaba, Aslına bakılırsa bu yazıyı uzun bir süredir yazmayı planlıyor olduğum halde nasıl yazacağımı bir türlü tasarlayamadığım için erteliyordum. Şiir tutkunu olduğumu söyleyemem, fakat hoşuma giden şiirleri ve sevdiğim yazarların derlemelerini okumayı severim. Edgar Allan Poe kullandığı imgeler ve kafanızda çizdiği soyut resimlerle okumaktan keyif aldığım yazarlardan birisi. Bu nedenle daha kitabın kapağını açarken bile beni içine çeken dünyanın hoşuma gideceğinden emindim. Şiirler hakkındaki yorumuma geçmeden önce İthaki Yayınları'ndan çıkan derlemeyi okudum ve çevirisinin çok başarılı olduğunu söyleyemem açıkçası. Elbette çeviri yapmak, özellikle de şiir çevirisi yapmak oldukça zor bir iş, ama yine de çok daha iyi olabilirmiş diye düşünmeden edemedim. Neyse ki bir tarafta orijinal dil, diğer tarafta çeviri olacak şekilde basmışlar, bu yüzden de çok problem olmadı.  Şiirlerin hepsini eşit derecede sevdiğimi söyleyemem tabii ki, içlerinde hoşuma gitmeyen şiirler de oldu