Ana içeriğe atla

Taylor Swift - Evermore Albüm Yorumu

 Herkese merhaba!

Sonunda Evermore albümünü üzerine bir şeyler söyleyebilecek kadar dinleme ve anlama sürecimi bitirdim... Taylor Swift'in Folklore albümünün kız kardeşi olarak tanımladığı Evermore yine kimsenin beklemediği şekilde sürpriz olarak pat diye duyuruldu ve geldi. Daha albümün konsept fotoğraflarından bile beklentim aşırı yüksek olduğu için albüme aşık olmama hiç şaşırmadım. Tıpkı Folklore gibi sözleriyle, lyric videolarının güzelliğiyle, temasıyla ve melodileriyle baştan aşağı estetik bir albüm. Folklore dinlerken hissettiğim güzel bir şiir kitabı okuyormuşum hissi bu albümü dinlerken de geçerli oldu. Siyah-beyaz ağırlıklı temalı kız kardeşinin aksine Evermore bizi renkli bir dünyaya davet ediyor, ancak bu tabii ki şarkıların birbirinden çok kopuk olduğu anlamına gelmiyor çünkü aslına bakılırsa iki albüm bir kağıdın iki yüzü gibi olmuş tam anlamıyla. Folklore bana yazın sonları ve sonbahar havası verirken Evermore kış ve ilkbaharın başları gibi hissettirdi ve bu bütünlüğe kelimenin tam anlamıyla bayıldım.

Folklore albüm yorumumda the lakes'in harika bir geçiş şarkısı olduğundan bahsetmiştim, the lakes'le açan çiçekler ve esen bahar havası bizi tutup albümün ilk şarkısı olan willow'a götürüyor.


1) willow: Albümün açılış şarkısı ve single'ı, şarkının sözleri ve melodisindeki büyülü havayı yansıtan klibi inanılmaz iyi olmuş. Fakat benim willow'u favorilerimin arasına eklemem ancak şarkıyı birkaç kez dinleyip anlamına ve sözlerine dikkat edince oldu. Willow gerçekten çok sevimli bir aşk şarkısı, "sen nereye gidersen ben de oraya geleceğim, lütfen ellerimi bırakma, planlarımı mahvet" teması da tam olarak aşık olan birinin hislerini yansıtıyor. Taylor Swift'in metaforlarına zaten bayılıyorum ama aşık olan kişinin hayatını aşık olunan kişinin rüzgarına doğru eğilen bir söğüt ağacına benzetmesine değinmeden geçemeyeceğim sanırım. Aşık olduktan sonra hayatınızın kontrolünün sizin ellerinizden çıkıp karşıdaki kişinin rüzgarına doğru şekillendiğini çok iyi yansıtmış. Ama şarkıdaki favorim kesinlikle "başkalarının seni yaraladığı yerlerini göster bana" sözü oldu, nedense bu söz kafamda içinde fantastik unsurlar da barındıran kısa ve güzel bir öykü canlandırdı. Ve her ne kadar hayatını başkasının rüzgarına doğru eğilen bir söğüt ağacına benzetse de "ama 90'ların trendlerinden daha güçlü bir şekilde geri döndüm" diye bir giriş yapması da fazla etkileyici... Tam olarak Taylor Swift şarkısı olmuş bu yönüyle, kırılgan gibi gözükmesine rağmen aslında çok güçlü.


2) champagne problems: İlk dinleyişimden itibaren albümdeki favorilerimden birisi de albümün ikinci şarkısı champagne problems. Willow'da anlatılan umutlu aşk hikayesinin aksine champagne problems bir hayal kırıklığını ve birlikte olamayacağını anladığın birinden hüzünlü bir vazgeçişi anlatıyor. Taylor Swift yine şiirsel söz yazarlığını konuşturmuş. Belirli problemler yüzünden karşıdaki kişiyle birlikte olamayacağını ancak işler son raddeye gelince anlayan bir kadın var, "asla hazır değildim o yüzden gidişini izliyorum, bazen birisi dizlerinin üzerine çöküp sorana dek cevabı bilmezsin" diyor. Şarkının genelinde acı-tatlı bir hava var, bir şeylerin son anda farkına varıp karşıdaki kişinin gitmesine izin veren, "kalbin camdandı ve ben onu düşürdüm" diye durumu zor da olsa kabul eden bir kadını dinliyoruz. Bu arada gördüğüm kadarıyla her ne kadar "şampanya problemleri" diye absürt bir şekilde çevrilse de asıl çevirisi "ufak tefek problemler", çok genel ve büyük sorunlar teşkil etmeyen ancak bir kişinin veya iki-üç insanın hayatını etkileyen "eften püften" diye de tabir ettiğimiz sorunlar. Ancak şarkıda da görüyoruz ki ufak tefek problemlerin büyük etkileri de olabiliyor... Şarkının sonunda da bir zamanlar bıraktığı kişinin hayatındaki yeni insandan söz edip "ufak tefek sorunlarımı hatırlamayacaksın" diye bitiriyor. Albümün en sevilen ve dinlenen şarkılarından biri, tabii benim de çok sevdiklerimden. 


3) gold rush: Bir önceki şarkıdan bambaşka bir hikayeye gidiyoruz şimdi de. Şarkı tam olarak birine aşık olduğunuzda herkesin de onu sizin gibi gördüğünü, istediğini sanma halini anlatıyor. Anlatıcı takıntılı bir şekilde herkesin aşık olduğu kişinin dokunuşu için öldüğünü, onu istediğini, onu sevmenin nasıl bir şey olduğunu merak ettiğini zannediyor ve bu durumdan hiç hoşlanmıyor. Hastalıklı bir kıskançlık duyuyor, onun gözünde ilah konumundaki kişiyi herkesin öyle gördüğünü ve istediğini düşünüyor. Aşık olduğu kişiyi altına, etrafındaki herkesi de altının etrafına hücum eden istilacılara benzetiyor ve bu durumu sevmediğini belirtiyor. Ancak bu ruh halinin takıntılı bir illüzyon olduğunu lyric videosundaki altının geçip giden parıltıları ve şarkının başlangıcı ve sonundaki başka bir boyuttan geliyormuş gibi duyulan vokaller göz önüne seriyor. Tıpkı lyric videosundaki sönüp giden hayali parıltılar gibi takıntılı aşığın sevgilisine duyduğu kıskançlıktan dolayı varsaydığı şeyler de yalnızca onun kafasında kurduğu gerçek olmayan kuruntulardan ve illüzyonlardan ibaret. Şarkının başında ve sonunda da dediği gibi aşık olduğu kişinin gözleri suda batan gemiler gibi, çok davetkar ve anlatıcı neredeyse gözlerine atlayıp kaybolmak istiyor. Tıpkı buradaki hayali durum gibi gözlerinde kaybolduktan sonraki durum da onun kafasındaki kurgulardan ibaret.  


4) 'tis the damn season: Bu kez de bir süre önce biten bir ilişkinin iki taraf yeniden karşılaştığında geçici olarak alevlenen duygularını konu alan bir şarkıyı dinliyoruz. Lyric videosunun güzelliğiyle beni büyüleyen bu şarkı kısa bir kış tatili için ailesinin yanına dönen ve önceden sevdiği kişiye rastlayıp kafasında diğer ihtimalleri canlandırarak geriye kalan hislerini dinleyen birini konu alıyor. "Seçmediğim yol şimdi gerçekten güzel görünüyor" sözünde Robert Frost'un "the road not taken" şiirine gönderme var. Anlatıcı uzun süre önce aşık olduğu kişiyi geride bırakarak hayallerine koşmayı tercih etmiş, ancak şimdi geriye dönüp onu tekrar gördüğünde seçmediği yol ve öldürdüğü ihtimaller gözüne cazip görünüyor. Onun gerçek gülüşünü sahtelerinden ayırt edebilen ruhu özlüyor, bildiği tek sıcak yatağı bırakarak aslında kırdığı kalbin kendisininki olduğunu itiraf ediyor, yani zamanında bir karar verip aşık olduğu kişiyi bırakmış olsa da bunun en çok kendisini kırdığını söylüyor. Bir hafta sonu için tekrar birlikte olabileceklerini söylerken bunun geçici bir durum olduğunu biliyor, ancak yine de istemekten vazgeçemiyor. Ancak gitmek zorunda olduğunu da biliyor, seçtiği hayata geri dönmek zorunda fakat seçmediği yol gerçekten güzel görünüyor ve o yol bir şekilde yine eski anılarına, ailesinin evine, kasabaya ve o kişiye çıkıyor. Ortada iki tarafı da yıpratan hüzünlü bir döngü var anlayacağınız. 


5) tolerate it: Bu şarkıda bizi yine bambaşka bir hikaye bekliyor, albümün en sevdiğim şarkılarından biri. Görünüşte mutsuz bir evliliği konu alıyor gibi görünse de daha derin bir şarkı, kadın adamı seviyor ancak aşkına hak ettiği şekilde karşılık bulamıyor. Ondan büyük, çok daha olgun ve "akıllı" adamın karşısında kendini kapının önünde bekleyen küçük bir çocuk gibi hissediyor. En güzel renkleri kullanarak adamın portresini yapıyor, masayı özenle hazırlıyor, onu gökyüzü ve tapınağı olarak görüyor, ancak adamın yaptığı tek şey onun aşkına tolerans göstermek. "Aşkımın kutlanması gerektiğini biliyorum ama sen tolere ediyorsun" diyor, adamın tüm ilgisiz tavrına, bıkkınlığına ve kendine kurduğu bambaşka bir dünyada yaşıyor olmasına rağmen yine de kadın sorunu kendinde arıyor. Bir yanlış yapıp yapmadığını ve işleri düzeltip düzeltemeyeceğini merak ediyor, hatta tüm bu düşündüklerinin gerçek olduğunu bilse de adam ona aksini söylediği durumda bunları bir kuruntu olarak kabul etmeye de hazır. Ama yapabileceği hiçbir şey yok, mutsuz evliliğine umutla devam etmeye çalışırken yalnızca oturup onun sevgisini tolere etmesini izliyor. 


6) no body, no crime: Taylor Swift'in müthiş hikaye anlatıcılığını konuşturduğu bu şarkı sizi daha ilk dinleyişte yakalamayı başarıyor. Sadece albüm konseptinde değil, genel anlamda farklı bir şarkı. Kısa bir polisiye öykü okuyormuşsunuz gibi hissediyor ve filmi kendi kafanızda canlandırabiliyorsunuz. Anlatıcının Este diye her salı birlikte buluşup akşam yemeği yedikleri bir arkadaşı var ve aldatıldığından şüpheleniyor fakat kanıtlayamıyor. Yine de adamın onu aldattığını biliyor. Derken Este ortadan kayboluyor ve anlatıcı da kocasının onu öldürdüğünden şüphe duyuyor fakat tabii ki kanıtlayamıyor. Arkadaşının intikamını almak için adamı öldürüyor ve başarılı bir şekilde cinayetin üstünü örtmeyi başarıyor, direkt söylemese de Este'nin kardeşinden yardım aldığını ima ediyor. Elbette insanlar adamın ortadan kayboluşundan yeni sevgilisini sorumlu tutuyorlar, yeni sevgilisi de anlatıcıyı sorumlu tutuyor fakat "kanıtlayamıyor". Taylor Swift'in de dediği gibi "ceset yoksa cinayet de yoktur", diğer bir deyişle "kanıt yoksa suç da yoktur". Bu şarkıda ayrıca sevdiğim bir detaysa direkt olayları açıkça söylemeden size anlatması, özellikle kısa hikayelerde ve romanlarda "anlatma, göster" diye bir kural vardır. Okuyucuya olayları ve hisleri doğrudan anlatmak yerine dolaylı yoldan göstermeyi tercih edersiniz ve bu sizin iyi bir yazar olduğunuzu gösterir. Taylor bu şarkıda tam olarak bunu yapmış, üstü kapalı bir mesajı okuyup anlarken bulmaca çözüyor gibi hissediyorsunuz. 
7) happiness: Albümün yedinci şarkısında bizi yavaş bir melodi karşılıyor, ancak dürüst olmam gerekirse albüm içinde bir sıralama yapmam gerekse happiness muhtemelen en son sıraya koyacağım şarkı olurdu. Kötü bir şarkı olduğu için değil ama diğer şarkıların yanında biraz sönük kaldığı için. Genel olarak sakin bir ritimle ve huzurlu bir melodiyle ilerleyen hüzünlü bir şarkı, bir ilişki bittikten sonra değişen şeyleri kabullenip olgunca yoluna devam edebilmeyi anlatıyor. Suçu iki taraftan birine atmak yerine iki tarafı da ortaya koyan bir bakış açısı var. Mutluluğu bir şeye veya birine bağlamak yerine bağımsız olarak görüyor, "senden sonra da mutluluk olacak ama seninle de vardı" diyerek durumu kabulleniyor. Ayrıca Folklore albümünün yedinci şarkısı olan seven'a küçük bir gönderme içeriyor. Seven'ın başlangıcında "lütfen beni ağaçlarda resmet" diyordu ve happiness'ta da "ben ağaçların üzerindeyken" sözü geçiyor, Taylor Swift'i tanıyanlar böyle ufak göndermelere ne kadar anlam verdiğini muhtemelen biliyordur. Kısacası happiness bir kabullenişin öyküsü, mutluluğun yalnızca bir şeye bağlanamayacağını bilen birinin ağzından ayrılık sonrası hislerini dinliyoruz.

8) Dorothea: Albümün 4. şarkısı 'tis the damn season'ı bu kez diğer tarafın bakış açısıyla dinliyoruz. Taylor Swift'in söylediğine göre Dorothea Folklore albümünden tanıdığımız Betty, Inez ve James'le aynı okula gitmiş. Okuldan sonra yaşadığı küçük kasabayı (Tupelo) bırakıp hayallerinin peşinden koşmuş ve 'tis the damn season'dan biliyoruz ki kısa bir tatil için ailesinin yanına, eskiden yaşadığı kasabaya dönünce önceden aşık olduğu kişiye karşı duyguları depreşiyor. Dorothea Hollywood'da başarılı bir yıldız olsa da bu şarkıda erkek karakterin söylediğine göre gözlerindeki yıldızlar Tupelo'da daha ihtişamlı parlamaktadır. "Dorothea, hiç durup beni düşünüyor musun?" diye sorarak şarkıya başlıyor, onu artık görebildiği tek yerin küçük bir ekran olduğunu ama onun için yalnızca iyi dilekleri olduğunu söylüyor. Ayrılmış olsalar da hala onun için en iyisini istiyor, "benim yanıma dönmek için asla çok geç değil" diye bir mesaj da bırakıyor. Ona bir kraliçe gibi tapıyor, herkesin onun gibi olmak istediğini söylüyor, "hayaller satan bir kraliçesin, makyaj malzemeleri ve dergiler satan bir kraliçesin ve senden her şeyi alırdım", yani aslında Dorothea'nın bir hayranı haline geldiğini görüyoruz. Ancak onun hala aynı kişi olup olmadığını asla bilemeyeceğini söylüyor. Albümdeki favorilerimden birisi olmasa da dinlemesi keyifli bir şarkı. 
9) coney island: Kesinlikle albümdeki iki favorimden birisi... Daha ilk duyduğum andan itibaren melodisi ve sözleriyle beni içine çeken bu şarkıda bir ayrılığın ardından iki tarafın da karşılıklı hislerini dinliyoruz. Taylor bu şarkıda "The National" grubuyla düet yapmış ve açıkçası ileride daha fazla işbirliklerini görmek isterdim, grubun solistiyle seslerinin uyumu harika olmuş. Şarkıda bir ayrılığın ardından Brooklyn'de bir eğlence merkezi olarak da bilinen Coney Adası'nda bir banka oturup geçmişi düşünen bir kadın ve onun duygularına eşlik eden bir adam var. Lyric videosu için de Coney Adası'nın fotoğraflarında da gördüğümüz bir dönme dolabı alıp estetik bir şekilde hüzünlü hale getirmeleri çok hoş bir detay olmuş bence. "Yumruğumu (ellerimi) çok narin bir şeyin etrafında mı kapattım, seni paramparça mı ettim?" sözü şarkıda en sevdiğim kısım olsa da geneli itibariyle çok iyi anlatılan bir hikayesi var. Şarkıyı gözlerinizi kapatarak dinlediğinizde gerçekten de kendinizi yağmurlu ve kasvetli bir günde bir banka oturmuş eski günleri düşünürken buluyorsunuz... Düet olması da şarkıdaki hüzünlü hissi daha iyi aktarmış, aynı anda farklı kişilerden dinlerken biten bir ilişkinin ardından iki farklı yerde birbirini düşünen insanların aklını okuyormuş gibi hissediyorsunuz. Anlatıcı "seni hayatımın merkezine koymadığım için özür dilerim" diyerek hayal kırıklığını ve kayboluşu kabulleniyor; şaşırmıyor. 
10) ivy: Melodisiyle ve verdiği havayla bana geçmiş bir zamanda yaşanmış imkansız bir aşk hikayesi gibi hissettiren "ivy", Folklore albümünden "illicit affairs" şarkısını çağrıştırıyor. Yine kapalı kapılar ardında gizlice yaşanan bir ilişki var. Anlatıcımız bir adamla evli fakat başkasını seviyor, bu nedenle de aklını ondan alamıyor ve gizlice buluşuyorlar. Fakat aynı zamanda kocası öğrenirse olacakları bilip korkuyor, yine de hala hayatta olan kocasının yasını tutuyor çünkü ilişkilerinin ölü olduğunu düşünüyor. Ve yaşadığı acının da aşık olduğu kişinin soğuk ellerine biçilmiş bir kaftan gibi uyduğunu düşünüyor. Kendini taştan bir eve ve aşık olduğu adamı da evin dışını saran sarmaşıklara benzetiyor, korkularına ve endişelerine engel olamasa da kendini ne pahasına olursa olsun aşık adamın yanına koşmaktan da alıkoyamıyor. "Ivy" bana 1800lü yıllarda eski bir İngiliz kasabasında sevmediği biriyle zorla evlendirilen bir kadının aşık olduğu kişiye yazdığı bir mektubu okuyormuşum gibi hissettirdi.
 
11) cowboy like me: Country esintileriyle eski Taylor albümlerinden bir şarkı dinliyormuşsunuz gibi hissettiren bu şarkıya ilk dinleyişte çok dikkat etmesem de şu an albümde en sevdiğim şarkıların arasında. Bazı hayranlar bu şarkıyı Evermore albümünün "Love Story"si olarak görüyor hatta. Bu kez Romeo ve Juliet yerine iki haydut var, şarkının başında dansın tehlikeli bir oyun olduğunu bilse de kendini o kişiyle dans etmekten alıkoyamıyor ve sonrasında aşık oluyor. Ve şarkının hikayesinde daha da etkileyici olan kısım şu ki kimisi şarkının mutlu bir aşk hikayesi olduğunu savunurken kimileri de bir ayrılıkla biten hüzünlü bir öyküsü olduğunu iddia ediyor. Açıkçası ben bir aldatmayı fark ettikten sonra kalp kırıklığını sözlere döken birini dinliyormuşum gibi hissetmiştim. "Bir daha asla sevmeyeceğim" sözü şarkıda birkaç kez geçiyor ve şarkı da bu şekilde bitiyor zaten. Bu doğru kişiyle mutluluğa ulaştığı anlamına da geliyor olabilir, kalbi kırıldığı için aşka küstüğü anlamına da. Şarkının melodisi de nasıl dinlediğinize göre kulağa daha farklı geliyor, ancak çift anlamlı bu şarkının çok iyi bir parça olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim çünkü başlı başına anlamlı bir şarkı yazmak bile zor bir işken aynı anda iki farklı öyküyü dile getiren bu şarkıyı yazmak hiç de kolay olmasa gerek. Tabii söz konusu Taylor Swift'in söz yazarlığı, hikaye anlatıcılığı ve hayal gücü olunca hiç şaşırmıyorum. 

12) long story short: Ritmiyle beni ilk seferde yakalamayı başaran bu şarkıda yanlış kişilerle yaşadığı ilişkilerin ardından doğru insanı bulan birinin hikayesini dinliyoruz. Bazı hayranlar "hayatta kalmayı başardım" imasından dolayı şarkının Taylor Swift'in 2016 yılında başlayan zor dönemlerini konu aldığını düşünse de genel itibariyle şarkı çoğu insanın bildiği hislerden bahsediyor. Doğru insanı bulduktan sonra hiçbir şeyin önemi kalmamasından ve geride kalan her şeyin "kötü zamanlar" ve "uzun bir hikaye" olarak kalmasından. "Uzun lafı kısası yanlış kişiydi ve şu an tek düşündüğüm sensin" şeklinde şarkıyı direkt özetlese de "artık skor tutmak yok, yalnızca seni sıcak tutacağım" ve "dalgalarım senin sahilinle buluştu, sonsuza dek" sözleri şarkının en sevdiğim kısımları oldu. Doğru insanın bir gökyüzünde kayan bir kuyrukluyıldızın parlaması gibi nadir olduğunu ve ona evindeymiş gibi hissettirdiğinden bahsediyor. Ayrıca "tavşan deliğine düşmek" metaforunu Wonderland şarkısında da kullanıyordu ve Alice Harikalar Diyarında aşığı birisi olarak bu ufak detayı çok sevdiğimi belirtmeden geçemeyeceğim. 


13: marjorie: Taylor Swift takıntılı olduğu uğurlu sayısı 13 için albümdeki belki de en kişisel şarkı olan marjorie'yi seçmiş. Bu şarkı Taylor Swift'in opera sanatçısı olan büyükannesi Marjorie Finlay hakkında, lyric videosunda da diğerlerinden farklı olarak büyükannesinin videolarının ve fotoğraflarından oluşan bir derleme kullanmış. Şarkının başlangıcında büyükannesinin ona verdiği öğütlerden bahsediyor, onun sevdiği şeylerden söz ediyor ve sonlara doğru da onunla ilgili pişmanlıklarından bahsediyor. "Sana daha çok soru sormalı ve senden daha çok öğüt almalıydım" diye pişmanlıklarını dile getiriyor, fakat aynı zamanda büyükannesinin ölmüş olmasının ölü olarak kalacağı anlamına gelmediğini de belirtiyor çünkü kalbinde ve ruhunda onu yaşatmaya devam ediyor. Sevdiği birinin ölümü üzerine onu kendi benliğinde yaşatabileceğini söylüyor ve şarkının sonunu da büyükannesi Marjorie Finlay'in vokalleriyle kapatıyor. 

14) closure: Albümün sonlarına yaklaşırken biten bir ilişkinin ardından sahte endişeleri ve samimiyeti reddeden birinin hikayesini dinliyoruz. Bahsi geçen kişi onun kalbini kıran/ayrıldığı kişiden bir mektup alıyor ve bunun üzerine cevap olarak "evet mektubunu aldım, evet daha iyiyim, seni tanımak çok acıttı, bittiğini biliyorum ve senin kapanışına ihtiyacım yok" diyor. Taylor Swift'in başka şarkılarında da gördüğümüz bu soğuk havayı açıkçası ben seviyorum, şarkının yumuşak melodisine eşlik eden arka plan sesleri de daha sert bir hava katmış. "Bana başa çıkılması gereken bir sorunmuşum gibi davranma; öfkem, gözyaşlarım, biralarım ve mumlarımla gayet iyi durumdayım" diye devam eden şarkının sonlarına doğru da "yeni hayatında yalnızca bir kırışıklık olduğumu biliyorum ve 'arkadaş' kalmak bu kırışıklığı çok güzel düzeltirdi (ütülerdi)" diyor, fakat bu arkadaş kalma çabasının da çok sahte olduğunu belirtip buna ihtiyaç duymadığını söylüyor. Yalnızca romantik bir ilişki olarak düşünmeye gerek yok aslında, "closure" özrü olmayan bir durumdan sonra biten bir ilişkinin ardından üzerine söylenecek bir şey kalmamasını ve zorlama çabalara gerek olmadığını anlatıyor. 

15) evermore: Albümün son şarkısı albüme de adını veren ve Taylor'ın Folklore albümünde de işbirliği yaptığı Bon Iver'la düeti olan "evermore." Şarkı ilk notasından itibaren size tam bir kış şarkısı olduğunu adeta bağırıyor; melankolik, yavaş, depresif ve umutsuz başlıyor. Uzun bir süredir kötü hisseden ve bunun sonsuza dek süreceğine dair tuhaf bir hissi olan umutsuz birinin duygularını dinliyoruz, tamamen her şeyden bıkmış ve önceden ne uğruna savaştığını bile hatırlamıyor. Şarkıda fazlasıyla kışı çağrıştıran imgeler kullanıldığından dinlerken dondurucu soğuğu ve kar manzarasını gözünüzde canlandırabiliyorsunuz. Kar sessizliğini bilirsiniz, o sessizliğin verdiği sakinlik ve hüzün bu şarkıda da var. Bon Iver şarkının üçüncü dakikalarına doğru giriyor ve açıkçası "exile" düetine kelimenin tam anlamıyla bayılsam da bu şarkıyı Taylor Swift tek başına söyleseymiş daha iyi olurmuş diye düşündüm dinlerken. Tabii bu tamamen benim kişisel fikrim. Yine "exile" şarkısında olduğu gibi diyalog halinde söylenen kısımlar var, ancak nedense bu şarkı bir monolog olmalıymış gibi hissettirdi bana. Genel olarak melankolik bir şarkı olsa da sonu umutla bitiyor, çünkü anlatıcı şarkının başında sonsuza dek süreceğini düşündüğü acının sonsuza dek sürmeyeceğini keşfediyor. Şarkı bu anlamda başa dönerek bir çember oluşturuyor ve bu detayı da ayrıca sevdim, uzun süre umutsuzluğuyla ve kötü hisleriyle mücadele ettikten sonra işlerin düzeleceğini anlayan bir bakış açısı var. 

**16) right where you left me: Bu kez albümün deluxe versiyonunda iki bonus şarkı bulunuyor ve right where you left me bunlardan ilki. Albümdeki iki favorimden birisi, ilk dinlediğimde çok etkilendiğimi söyleyemem, ama dinlemeye devam ettikçe şarkı bende tuhaf bir bağımlılık yarattı ve kafamda hikayeler yazmama neden olan öyküsünü çok sevdim. Şarkıda terk edilen bir kız var, etrafındaki insanlar hayatlarına devam ediyor ve hayat onun için durmuyor; her şey akıp gidiyor, fakat kendisi 23 yaşındayken terk edildiği o restoranda donakalmış. Onun için zaman o an durmuş ve devam edemiyor, aşık olduğu kişi ona bir başkasını bulduğunu söylemiş ve o andan beri kafasının içinde o ana hapsolmuş şekilde yaşıyor. İnsanlar ona bakıp "ne üzücü bir görüntü" diyorlar, geçip gidiyorlar ve o üstü toz tutmuş şekilde yıllar sonra bile o kişinin gelip her şeyi düzeltmesini bekliyor. Bahsi geçen kişinin muhtemelen evlendiğini, eşi ve çocukları olduğunu biliyor, ancak yine de "eğer bir şeyleri düzeltmek istersen..." diye takıntılı bir umut besliyor. Açıkçası şarkı kafamda onlarca hikaye canlandırdı çünkü Taylor Swift o anı kafamızda tamamen resmetmiş. Bir restoranda bacak bacak üstüne atmış, önündeki beyaz masa örtüsünün üzerindeki cam kırıklarına bakarak loş ışıkta oturan 23 yaşında bir kadın var. "Beni bıraktın, hayır, bana burada sonsuza dek kalmaktan başka çare bırakmadın" diyor, şarkının hem sözleri hem de müziği Taylor Swift'in ilk dönemlerini andırıyor, şimdiki olgun havasıyla birleşince ortaya muhteşem bir iş çıkmış.

**17) it's time to go: Deluxe versiyonun son şarkısı aslında adının da kısaca özetlediği şekilde "gitme vakti". Taylor Swift bu şarkıda bir zamanlar yakın arkadaşı olan, hatta kız kardeşi/ikizi gibi gördüğü Karlie Kloss'a gönderme yapıyor. Aynı zamanda bazı hayranlar "right where you left me"de bir ana sıkışıp kalmış kişinin nihayet hayatına devam edip bir şeyleri geride bıraktığını da düşünüyor. "It's time to go" tam olarak adı gibi bir şarkı aslında, bazı şeyleri düzeltemeyeceğini anladıktan sonra artık bir şeyler için çabalamaktansa vazgeçip yoluna devam etmenin konu alındığı bir şarkı. "Bazen vazgeçmek güçlü şeydir, bazen kaçmak cesurca bir şeydir, bazen gitmek yapılacak tek şeydir" diyor şarkıda, yani sanıldığı gibi her durumda kalıp mücadele etmenin, kalmanın ve sonuna dek savaşmanın yalnızca yararsız ve yıpratıcı bir seçenek olduğundan bahsediyor. Bu nedenle de "gitme vakti" olduğunu kabulleniyor, bu şarkıyla biz de "Evermore" albümüne veda ediyoruz.

Açıkçası Evermore dinlemesi de üzerine yazması da çok keyifli bir albüm oldu benim için. Taylor Swift şarkılarına birçok anlam gizlediğinden ilk dinleyişte çoğu zaman anlamıyorsunuz, fakat bu size bulmaca çözüyormuşsunuz hissi veriyor ve Evermore dinlerken bu hissi fazlasıyla yaşadım. Evermore tam bir kış albümü olmuş, karlı bir günde pencerenin altından sızan soğuğu hissedip cama yapışan kar tanelerini izlerken kar sessizliğine eşlik edecek, kimi zaman sizi hüzünlendirip derin düşüncelere daldırırken kimi zaman imalarıyla gülümsetecek bir albüm. Taylor Swift işini gerçekten severek yapıyor ve siz de dinlerken bunu her zaman hissediyorsunuz, koskoca bir albümü oturup kendi başına yazmak ve ortaya bu kadar iyi şarkılar çıkarmak hiç de kolay olmasa gerek sonuçta. Evermore'u dinlemeyi bitirdiğinizde hem bir kitabın ikinci cildini okumuş hem de aynı zamanda kız kardeşi Folklore'dan bağımsız bir hikaye okumuş gibi hissediyorsunuz. Şiirsel sözleri ve gizli mesajlarıyla arka arkaya dinlerken sıkılmıyorsunuz.

Hem dinlemek hem de hakkında bir şeyler yazmak için gelmekte olan Taylor Swift albümünü ayrıca sabırsızlıkla bekliyorum. Bilmeyenler için Taylor Swift 2008'de çıkardığı "Fearless" albümünün Taylor versiyonunu 9 nisanda yayınlayacak. Bu albümde hem Fearless'ın şarkılarını tekrar seslendirecek hem de o zamanlar albüme koymaktan vazgeçtiği şarkıları ekleyecek, bizi çok güzel şeylerin beklediğine eminim. 







 


 






Yorumlar

  1. Sonundaaaa🥳🥳 Çıktığından beri Evermore albümüyle ilgili yazacağın blog yazını bekliyordum. Kesinlikle mükemmel bir albümdü. Ve bu mükemmel albüme yakışır harika bir yazı yazmışsın. Şarkılarla ilgili görüşlerin o şarkılara daha farklı bir gözle bakmamı sağladı açıkçası. Şarkıların altında yatan imaları ve gizli anlamları çok iyi analiz etmişsin. Gerçekten senin gibi detaylı albüm inceleyen bir blogger'a rastlamadım henüz. Yorumlarını okumak çok keyifliydi❤❤ Yazı yazma konusunda en az Taylor kadar yaratıcısın bence🥰🥰
    (Birkaç yerde Dorothea'nin Selena Gomez' e ithafen yazıldığını gördüm. Daha doğrusu Dorothea karakteri Selena Gomez olarak düşünülüyor. Hayranların arasında böyle bir teori var. "Makyaj malzemesi ve dergiler satan bir kraliçesin" ve "Hollywood'da başarılı bir yıldız" imalarından dolayı)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popular Posts

The Untamed Dizi Yorumu

Herkese merhaba! Yıl sonunu çok sevdiğim bir diziden bahsederek kapatmak ve herkese mutlu yıllar dilemek istedim. The Untamed bir süredir izlemek istediğim ancak bölüm sayısı fazla olduğu ve daha önce herhangi bir Çin yapımı izlemediğim için sürekli ertelediğim bir diziydi. Dizinin konusu hakkında hiçbir fikrim yoktu, sadece bir novel uyarlaması ve BL temalı olduğunu biliyordum. 50 bölüm gözümde çok büyüdüğü için sürekli erteledim ve itiraf etmek gerekirse Çince kulağıma önceden pek hoş gelmediği için ön yargılarım vardı. Fakat diziyi bitirdikten sonra rahatlıkla söyleyebilirim ki ön yargılarım aslında gereksizmiş. Diziye başlarken 50 bölümü gözünde büyüten ben, 10 bölümü izledikten sonra keşke dizi daha uzun olsaymış demeye başladım, hatta son bölümü izlerken 50 bölümlük birkaç sezon olmasını istedim ve bence daha uzun olsaymış da olurmuş çünkü Bulut Kovuğu'nda aldıkları eğitimi bile ayrı bir dizi olarak izleyebilirdim.  Diziyi hiç duymayanlar için kısaca konusundan bahsedeyim önc

Edgar Allan Poe - Bütün Şiirleri // Kitap Yorumu

 Herkese merhaba, Aslına bakılırsa bu yazıyı uzun bir süredir yazmayı planlıyor olduğum halde nasıl yazacağımı bir türlü tasarlayamadığım için erteliyordum. Şiir tutkunu olduğumu söyleyemem, fakat hoşuma giden şiirleri ve sevdiğim yazarların derlemelerini okumayı severim. Edgar Allan Poe kullandığı imgeler ve kafanızda çizdiği soyut resimlerle okumaktan keyif aldığım yazarlardan birisi. Bu nedenle daha kitabın kapağını açarken bile beni içine çeken dünyanın hoşuma gideceğinden emindim. Şiirler hakkındaki yorumuma geçmeden önce İthaki Yayınları'ndan çıkan derlemeyi okudum ve çevirisinin çok başarılı olduğunu söyleyemem açıkçası. Elbette çeviri yapmak, özellikle de şiir çevirisi yapmak oldukça zor bir iş, ama yine de çok daha iyi olabilirmiş diye düşünmeden edemedim. Neyse ki bir tarafta orijinal dil, diğer tarafta çeviri olacak şekilde basmışlar, bu yüzden de çok problem olmadı.  Şiirlerin hepsini eşit derecede sevdiğimi söyleyemem tabii ki, içlerinde hoşuma gitmeyen şiirler de oldu