Ana içeriğe atla

The Untamed Dizi Yorumu

Herkese merhaba!

Yıl sonunu çok sevdiğim bir diziden bahsederek kapatmak ve herkese mutlu yıllar dilemek istedim. The Untamed bir süredir izlemek istediğim ancak bölüm sayısı fazla olduğu ve daha önce herhangi bir Çin yapımı izlemediğim için sürekli ertelediğim bir diziydi. Dizinin konusu hakkında hiçbir fikrim yoktu, sadece bir novel uyarlaması ve BL temalı olduğunu biliyordum. 50 bölüm gözümde çok büyüdüğü için sürekli erteledim ve itiraf etmek gerekirse Çince kulağıma önceden pek hoş gelmediği için ön yargılarım vardı. Fakat diziyi bitirdikten sonra rahatlıkla söyleyebilirim ki ön yargılarım aslında gereksizmiş. Diziye başlarken 50 bölümü gözünde büyüten ben, 10 bölümü izledikten sonra keşke dizi daha uzun olsaymış demeye başladım, hatta son bölümü izlerken 50 bölümlük birkaç sezon olmasını istedim ve bence daha uzun olsaymış da olurmuş çünkü Bulut Kovuğu'nda aldıkları eğitimi bile ayrı bir dizi olarak izleyebilirdim. 

Diziyi hiç duymayanlar için kısaca konusundan bahsedeyim önce. Dizi "Grandmaster of Demonic Cultivation" şeklinde çevrilen bir hikayeden uyarlama, ayrıca donghua, manhua ve audio drama versiyonları da mevcut. Şu an hikayeyi okuyorum ve bittikten sonra diğer versiyonlarına da bakmak istiyorum. İlk bölüm Wei Wuxian isimli ana karakterimizin başka birinin kimliğiyle tekrar dünyaya gelmesiyle başlıyor, birkaç bölüm sonra 16 yıl öncesine giderek olayların yavaşça çözüldüğünü izliyoruz. Wei Wuxian 16 yıl önce başına gelen birtakım olaylardan ötürü ölüyor ve kendisinin intikamının alınmasını isteyen Mo Xuanyu isimli bir adam ona bedenini veriyor, bu da dizinin ikinci yarısını oluşturuyor. 

Dizinin yarısından fazlası flashback şeklinde geçmişte geçen olayları anlatıyor, ama o kadar iyi bağlamışlar ki günümüzü anlatan kısımları ne kadar iyiyse geçmişteki olayları izlemek de bir o kadar keyifliydi. 

16 yıl öncesine döndüğümüzde Wei Wuxian'ın manevi kardeşi ve ablasıyla birlikte beş ana klandan biri olan Gusu Lan Klanı'na eğitim almaya gittiğini görüyoruz. Orada Gusu Lan Klanı'nın ikinci genç efendisi olan Lan Wangji'yle karşılaşıyor ve ilk andan itibaren aralarında atışmalı bir ilişki başlıyor. Bahsettiğim gibi dizi bir BL hikayesi uyarlaması fakat Çin'in sansür politikaları nedeniyle bunun açıkça yansıtıldığını değil de üstü kapalı bir şekilde işlendiğini görüyoruz. Ama o kadar başarılı bir şekilde uyarlamışlar ki ikisinin arasındaki ilişkiyi en az hikayedeki kadar başarılı bir şekilde yansıtmışlar bana kalırsa, tabii bunda eklenen sahnelerin ve oyuncuların payı çok büyük. 

Şimdi oyunculardan ve karakterlerden başlayarak spoiler içeren yorumuma geçebilirim. Önceden uyarayım, övgü dolu bir yorum olacak...

Öncelikle bahsetmem gerekiyor ki Wei Wuxian'ı daha başarılı seçemezlermiş, Xiao Zhan karakteri tam anlamıyla yaşamış. Wei Ying'in hem çocuksu ve muzip yanını hem de karanlık tarafını, üzüntülerini ve endişelerini inanılmaz iyi yansıtmış. Wei Ying herkes gibi benim de favori karakterlerimden birisi oldu çünkü fazlasıyla iyi yazılmış bir karakter, yaptıklarının altı boş bırakılmamış, düşüncelerinin ve davranışlarının motivasyonlarını görebiliyoruz. Ayrıca herkes için yaptığı fedakarlıklarla, ne olursa olsun doğru bildiği yoldan şaşmamasıyla çok iyi bir ana kahraman olduğunu düşünüyorum. İzlerken karakterin bütün duygularının bana geçtiğini hissettim, üzülüp ağladığı sahnelerde onunla üzüldüm, yaptığı esprilere onunla güldüm ve haksızlığa uğradığında ondan daha fazla sinirlendim... Zaten bana göre bir diziyi izlerken ya da kitabı okurken bu şekilde hissedemiyorsanız pek bir anlamı kalmıyor. 

Xiao Zhan Wei Wuxian için ne kadar isabetli bir seçimse Wang Yibo da Lan Zhan için o kadar iyi bir seçim olmuş. Okuduğuma göre Wang Yibo ilk seçildiğinde Koreli bir idole benzemesi sebebiyle kitabın bazı hayranları biraz tepki vermiş çünkü Lan Wangji'nin karakterini iyi taşıyamayacağını düşünmüşler. Fakat eminim böyle düşünenlerin hepsi birkaç bölüm sonra fikrini değiştirmiştir çünkü Lan Zhan karakterini başkasının oynadığını düşünemiyorum bile. Wei Ying'in aksine Lan Zhan yetiştiği sert ve katı kurallar nedeniyle neredeyse hiç konuşmayan, duygularını asla yansıtmayan tam bir kapalı kutu; bu nedenle de karakteri yansıtabilmek için oyuncuya çok fazla iş düşmüş. Çoğu zaman olaylar karşısında verdiği tepkiyi yalnızca gözlerindeki ifadeden görebiliyoruz ve Wang Yibo bunu fazlasıyla iyi başarmış. Lan Zhan kesinlikle favori karakterim oldu çünkü kendime benzettiğim noktaları çok fazlaydı; insanlarla neredeyse hiç konuşmaması, kendi iç dünyasında yaşaması ve bu nedenle de fazla sevilmemesi, insanların ondan çekinmesi ve onu kibirli görmesi ama aslında karakteri yakından izlediğimiz sahnelerde ne kadar içten birisi olduğunu görmemiz karakterin derinliğini artıran detaylardı. 

Lan Zhan'dan bahsetmişken kısaca Gusu Lan klanına ve dramada kullanılan kıyafetlere de değinmek istiyorum. Asillikleri ve kibarlıklarıyla favorim Lan Klanı olsa da dizide kullanılan kostümlere, seçilen mekanlara ve her klanın kendine özgü havasına bayıldım! Özellikle Lan Klanı'nın mavi/beyaz kıyafetleri ve çok asil gözüken alın bandı en sevdiğim detaylardandı.

İki ana karakterimizden bahsettikten sonra diğer karakterlere de biraz değinmek istiyorum. Dizinin castinginden kimler sorumluysa bence işlerini çok iyi yapmışlar çünkü Jiang Cheng'den dizideki hizmetkarlara ve en az rolü olan karakterlere kadar herkes rolünün hakkını fazlasıyla vermiş. Jiang Cheng karakteri çoğu zaman sinir bozucu birisi olsa da davranışlarının nedenlerinin bize iyi yansıtılması ve Wang Zhuocheng'in karakterini oynarken fevri davranışları, çocuksu hırslarıyla rolüne tam oturması nedeniyle ben karakterden hiçbir zaman tam olarak nefret edemedim. Evet, Wei Ying'i uçurumdan attığında bile... 

Bencilliğine ve çocuksu asiliğine rağmen onu suçlamıyor olmamdaki en önemli nedenlerden birisi de Jiang Yanli ve Jin Zixuan'ın üzücü hikayesiydi. Üzücü sonlarında Wei Wuxian'ın bir suçu olmasa da dışarıdan bakılınca tek sorumlu oymuş gibi gözüktüğü için Jiang Cheng ondan nefret ettiğinde sadece gerçekleri görüp birbirlerini affetmelerini bekledim... Efendi Jin karakteri de zaman zaman kibirli tavırları ve gereksiz çıkışlarıyla sinirimi bozsa da genel olarak sevdiğim ve sonuna çok üzüldüğüm bir karakterdi. Tabii Jiang Yanli'nin dramatik ölüm sahnesiyle kıyaslayınca o kadar trajik olmadığını da itiraf etmeliyim. 

Trajik demişken de elbette Wen Ning ve Wen Qing'e değinmeden geçemeyeceğim. Tüm dizide sanırım beni en çok üzen detaylardan birisi ikisinin de çok iyi kalpli insanlar olmalarına ve yardımseverliklerine rağmen doğduğu klanı seçememiş olmalarından dolayı gördüğü muamele ve karşılaştıkları acı sondu. İlk bölümlerde klişe dizi mantığıyla Jiang Cheng ve Wen Qing arasında bir ilişki beklesem de hikayenin klişelerden çok uzak olduğunu izledikçe anladım ve bu da The Untamed'in şu ana dek izlediğim en iyi dizilerden biri olmasının en büyük nedenlerindendi. Klasik mantıkla iyiler mutlu sona kavuşurken kötüler cezalandırılmadı, Wen Ning ve Wen Qing'in hikayesi de bunu oldukça iyi yansıtıyordu bana kalırsa. Özellikle Wen Qing'in yağmurda ağlayarak ceset yığınları arasında kardeşini aradığı sahne çok etkileyiciydi. 

Tüm bunların sorumlusu Wei Ying sanılırken her şeyin altından çıkan Jin Guangyo karakterine de değinmem gerekiyor. Oyuncu karakterini sergilerken o kadar iyi bir iş çıkarmış ki gülümsediği sahnelerde bile ürperdim. Tabii hikayesi öyle baştan savma değildi, "kötü birisi çünkü öyle doğmuş" mantığıyla hareket etmek yerine böyle birisi olmasının nedenlerini izleyiciye çok iyi sunmuşlar, Zanjin Zhu da başarılı oyunculuğuyla en sinir olduğumuz anda bile karaktere az da olsa sempati duyabilmemizi sağlamış, bana kalırsa bu çok önemli bir şey çünkü karakterlerden tamamen nefret edemediğinizde onların ne kadar gerçekçi yazıldığını anlıyorsunuz. Tabii hiçbirimizin izlerken Jin Guangyo'ya Zewu Jun kadar üzüldüğünü sanmıyorum... Zewu Jun'un tavırları ve duyguları son bölümlere doğru izlerken şok etkisi yaratan unsurlardandı, "NASIL YANİ" diyerek izledim son bölümleri. 

Bunların dışında geriye kalan yan karakterler için yorum yapmam gerekirse, oyunculuğunu beğenmediğim ve karakterini aşırı bulduğum kimse yoktu. Wen Klanı'nda nefret ettiğim karakterler dahil herkes rolünü hakkıyla oynamış. Gerçekten izlerken her duyguyu izleyiciye çok iyi aktarmayı başarmışlar. 

Karakterleri bitirdiğimize göre olaylardan ve Wangxian'dan söz edebilirim, ama tabii bunun için ayrı bir blog açmam bile gerekebilir çünkü hangisini yazsam gerçekten bilemiyorum. O kadar fazla değinmek istediğim şey var ki... Açıkçası ilk bölümü izlediğimde tam anlamıyla hiçbir şey anlamadım çünkü konusu hakkında bile bir fikrim yoktu ve her şey karmakarışıktı, kulağım bir türlü Çince'ye alışmıyordu ve oyunculuklar iyi mi kötü mü bir türlü çözemiyordum. Ancak tüm bu düşüncelerim 1-2 bölüm sonra yerini "bir bölüm daha izlemek istiyorum" düşüncesine bıraktı. Dizinin çekildiği yerler, binaların mimarisi, kullanılan müzikler ve kostümler, arka arkaya gelişen olaylar, hepsi birlikte bir bütün şeklinde birbirini tamamlıyordu. 

Dizinin ilk ilgimi çeken sahnesi Wei Ying ve Lan Zhan'ın çatıda kavga ettiği sahne oldu, ama asıl beni diziye bağlayan detay Lan Zhan'ın alın bandıyla bileklerini birbirlerine bağlamaları ve sembolik evlilikleriydi. Bana göre oldukça iyi işlenmiş bir detaydı, ayrıca oyuncuların kimyalarının ne kadar iyi tuttuğundan bahsetmeden geçemeyeceğim. Gerçekten Wei Ying ve Lan Zhan için başkasını düşünemiyorum bile. 

Sansür nedeniyle birçok sahneyi çıkarmak zorunda kalsalar da aslında aralarında bir sarılma sahnesi bile olmadan sırf birbirlerine bakışlarıyla, yaptıklarıyla ve düşünceleriyle bize inanılmaz güzel bir aşk hikayesi sunmuşlar. Tabii dizide bunun ana tema olmamasını da ayrıca sevdim, hiçbir şey gereğinden fazla uzatılmıyor ve hiçbir konu diğerinin önüne geçmiyor.


İkisi için favori sahnelerimi söylemem gerekirse Wei Ying gideceği zaman Lan Zhan'ın onu durdurmaya gelmesi hem görsel açıdan hem de yansıttığı duygular açısından çok iyi bir sahneydi. Lan Zhan'ın Lan Klanı'nın asilliğini yansıtan bir şekilde yağmur ve çamurda üzerinde tek bir leke olmadan elinde şemsiyesiyle gelmesi önce beni güldürse de sonrasında aralarında geçen diyalog ve Lan Wangji'nin ilk kez ağlamasıyla gülümsemem fazla sürmedi... Gerçekten inanılmaz etkileyici bir sahneydi, hatta Wang Yibo da röportajında dizideki favori sahnesi olduğunu belirtmişti. Wei Ying'in uçurumdan kendini atarak öldüğü sahnede Lan Zhan'ın onu tutmaya çalışması ama ellerinden kayıp gittiğinde uçuruma bakarak bağırması kesinlikle dizinin zirve sahnelerindendi. O ana dek onu kurtarmaya çalışması, kurallara bağlı birisi olmasına rağmen onun peşinden gitmesi, aldığı cezalara rağmen onu koruması ve hatta onu Gusu'ya dönmesi için ikna etmeye çalışması, abisine birini getirip saklamak istediğini söylemesi yeterince duygusaldı fakat tüm o çabasına rağmen aşık olduğu kişi ellerinin arasından uçuruma yuvarlanıp gittiğinde sanırım izleyen herkesi biraz ağlatmıştır... Özellikle de yaralı koluyla Wei Ying'i tutmaya çalıştığını ve 16 yıl boyunca onu beklediğini düşünürsek. 

Wei Ying'in ölüm sahnesi kadar etkileyici olan bir diğer sahne de Lan Wangji'nin altın özünü ölüm riskine ve tüm gücünü kaybedeceği gerçeğine rağmen Jiang Cheng'e verdiğini öğrendikten sonra ağlamasıydı, tabii sonrasında da Wen Ning'e "canı acımış mıdır" diye sorması. Genel olarak duygularını gizleyen bir karakter olduğu için hem ağladığı hem de güldüğü sahneler beni çok etkiledi. Favori sahnelerimde dramatik olanlardan bahsetsem de Lan Zhan'ın sarhoş olup saçmaladığı, Yuan'la birlikte aile gibi yemek yedikleri, Wei Ying ne istese direkt satın aldığı, önüne geçerek onu koruduğu, paniklediği ve Wei Ying'in asla olanları anlamayıp "Mianmian'dan mı hoşlanıyorsun?" diye sorduğu sahneler de çok keyifliydi. Lan Wangji duygularını ilk andan itibaren hissedip gizlemeye çalışırken Wei Ying başta neler olduğunu anlamaması ve her şeyi şakaya vurmaya çalışmasıyla zaman zaman göz devirtse de sevimliliğiyle durumu toparladığını inkar edemeyiz sanırım. 

Aslında yazmaya devam etsem asla sonlandıramam sanırım çünkü saatlerce konuşmak istiyorum ama özetlemem gerekirse The Untamed bu zamana kadar izlediğim diziler içinde en iyi olanlarından biriydi ve asla beklemiyordum. Olayları çok başarılı bir şekilde birbirine bağlamaları, sansürler dışında hikayeye sadık kalarak yansıtmaları, kendi kültürlerinden unsurları kullanmaları, başarılı oyunculuklar, iyi yansıtılan duygular ve müzik seçimleri bunda en önemli olan faktörlerdendi.


Müzik demişken Çince'yi bir türlü sevemeyen birisi olarak günlerdir sadece Çince şarkı dinlememe ve artık Çince'yi sevmeme neden olan şarkıdan bahsetmeden bitirmem olmaz  sanırım. Dizinin jeneriğini başrolleri oynayan Xiao Zhan ve Wang Yibo seslendiriyor, ilk duyduğum andan itibaren melodisiyle beni büyülese de sözlerinin anlamını okuduktan sonra benim için daha etkileyici bir şarkı oldu. 


Her dinlediğimde Wangxian'ı düşüneceğim çünkü biliyoruz ki sansürlere rağmen tam olarak söyleyemese de şarkıyı besteleyen kişi olarak Lan Zhan şarkıya zaten bu adı vermişti... Ben de günlerdir bu yüzden Çince bilmediğim için mağara sahnesinde şarkıyı mırıldanan Lan Wangji gibi geziyorum. Lan Zhan duygularını belli etmeyecek kadar soğuk ama buz gibi bir mağarada otururken aşık olduğu kişiye şarkı besteleyip kendi isimlerini verecek kadar da romantik birisi, evet... Kurgusal karakterleri canlandırma özel gücüm elime geçtiğinde hayat vereceğim karakterler listesine çoktan eklendi bile.

Yılı böyle güzel bir diziye yazdığım yazıyla kapattığım için mutluyum, yeni yılda daha fazla yazmayı hedefliyorum. 

Hepinize sağlıklı, mutlu ve huzurlu bir yıl dilerim. İyi seneler!

--

Wei Wuxian: Genç adam, insanın hayatı boyunca mutlaka bilmesi gereken iki cümle vardır.

Jin Ling: Hangi iki cümle?

Wei Wuxian: Teşekkür ederim ve özür dilerim.

Jin Ling: Söylemeyeceğim işte. Kim bana ne diyebilir?

Wei Wuxian: Mutlaka bir gün ağlaya ağlaya söylersin.




Yorumlar

  1. Yazılarını ilgiyle takip ediyorum ve bu yorumuna da bayıldımm❤ Kesinlikle içimden geçen her şeyi harfi harfine yazmışsın. Birisi bana anlat dese böyle anlatırdım resmen. Dizi unutulmazlar arasına çoktan girdi bile. Bir sonraki yazını da heyecanla ve merakla bekliyorum😻 Bu zamana kadar hep izlediğim şeyler hakkında yazı atmıştın bakalım bundan sonra da öyle mi olacak ldlsmdnsjddj

    YanıtlaSil
  2. Ya duydum ki filmi de olacakmış ama çin duan yasakladı Bl dramalari umarım etkilenmez :(
    Ayrıca resmen içimdekileri dökmüssun ilk ve son çin dizim sesler konuşmalardan dolayı asla izlemedigim çin dizilerini the untamed ile aştım ama orda kaldı .
    Lan zhanin bakışlarıyla bir bizlere o sevgiyi geçirmesi bambaşkaydı bu kadar etkilenecegimi düşünmemiştim temassız sadece gözleriyle anlatmak istedi herşeyi asil ve weinin dediği gibi gusunun en güzel yeşimi 🥰

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bitireli bir yılı geçmesine rağmen hala dizinin etkisindeyim ben de, teşekkür ederim yorumun için! ^^

      Sil
  3. Benim içimden geçenleri yazmış çok mutluyum ben de çok seviyorum bu diziyi keşke daha uzun olsa yorumların çok iyi teşekkürler

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popular Posts

Edgar Allan Poe - Bütün Şiirleri // Kitap Yorumu

 Herkese merhaba, Aslına bakılırsa bu yazıyı uzun bir süredir yazmayı planlıyor olduğum halde nasıl yazacağımı bir türlü tasarlayamadığım için erteliyordum. Şiir tutkunu olduğumu söyleyemem, fakat hoşuma giden şiirleri ve sevdiğim yazarların derlemelerini okumayı severim. Edgar Allan Poe kullandığı imgeler ve kafanızda çizdiği soyut resimlerle okumaktan keyif aldığım yazarlardan birisi. Bu nedenle daha kitabın kapağını açarken bile beni içine çeken dünyanın hoşuma gideceğinden emindim. Şiirler hakkındaki yorumuma geçmeden önce İthaki Yayınları'ndan çıkan derlemeyi okudum ve çevirisinin çok başarılı olduğunu söyleyemem açıkçası. Elbette çeviri yapmak, özellikle de şiir çevirisi yapmak oldukça zor bir iş, ama yine de çok daha iyi olabilirmiş diye düşünmeden edemedim. Neyse ki bir tarafta orijinal dil, diğer tarafta çeviri olacak şekilde basmışlar, bu yüzden de çok problem olmadı.  Şiirlerin hepsini eşit derecede sevdiğimi söyleyemem tabii ki, içlerinde hoşuma gitmeyen şiirler de oldu

Taylor Swift - Evermore Albüm Yorumu

 Herkese merhaba! Sonunda Evermore albümünü üzerine bir şeyler söyleyebilecek kadar dinleme ve anlama sürecimi bitirdim... Taylor Swift'in Folklore albümünün kız kardeşi olarak tanımladığı Evermore yine kimsenin beklemediği şekilde sürpriz olarak pat diye duyuruldu ve geldi. Daha albümün konsept fotoğraflarından bile beklentim aşırı yüksek olduğu için albüme aşık olmama hiç şaşırmadım. Tıpkı Folklore gibi sözleriyle, lyric videolarının güzelliğiyle, temasıyla ve melodileriyle baştan aşağı estetik bir albüm. Folklore dinlerken hissettiğim güzel bir şiir kitabı okuyormuşum hissi bu albümü dinlerken de geçerli oldu. Siyah-beyaz ağırlıklı temalı kız kardeşinin aksine Evermore bizi renkli bir dünyaya davet ediyor, ancak bu tabii ki şarkıların birbirinden çok kopuk olduğu anlamına gelmiyor çünkü aslına bakılırsa iki albüm bir kağıdın iki yüzü gibi olmuş tam anlamıyla. Folklore bana yazın sonları ve sonbahar havası verirken Evermore kış ve ilkbaharın başları gibi hissettirdi ve bu bütünlü