Ana içeriğe atla

Bad and Crazy Dizi Yorumu

Kısa bir aradan sonra yeniden merhaba!
Dönem başladığından beri bir türlü ne doğru düzgün dizi izleyebiliyor, ne kitap okuyabiliyor ne de buraya vakit ayırabiliyorum; o yüzden de hem birazdan üzerine konuşacağımız Bad and Crazy'nin finalini izlemem hem de bu yazıyı yazmam beklediğimden biraz daha uzun sürdü. 
Yayınlandığı gün izlemeye başladığım ve ilk birkaç bölümde heyecanımı tavan yaptıran dizinin bana göre giderek düşen bir temposu olduğu için yorumumda da bu ufak hayal kırıklığımı gizleyemeyeceğim açıkçası çünkü bana kalırsa Bad and Crazy birkaç ufak dokunuşla zirveye oynayabilecekken ortalama bir kulvarda kalmayı tercih etmiş.
Diziyi yayınlanmadan birkaç ay önce gördüğümde oyuncu kadrosu ve konusuyla direkt radarıma girmişti zaten ve büyük bir merakla bekliyordum. Üstüne bir de ilk birkaç bölümden aşırı keyif alınca "yoksa yılın dizisi diyebileceğim yapımı buldum mu" sorusu aklımda belirmişti fakat dizinin temposu -beni yanıltarak- finale dek gitgide düştü, bölümler ilerlerken konu iyice sarpa sardı ve son sahneyi de izleyip ekranı kapatırken içimden "eh, daha iyi olabilirdi sanırım" dedim.
Yoruma başlamadan önce her zaman olduğu gibi biraz konusundan söz edeyim. Bad and Crazy -en azından ilk başta- Ryu Soo Yeol isimli baş karakterimizin polis departmanındaki kariyerine ve maceralarına odaklanıyor ancak bir süre sonra kendisinin geçmişinde yaşadığı travmatik bir olay nedeniyle ikinci bir kişiliğinin ortaya çıktığını ve bu sebeple de çok da normal bir hayat sürmediğini görüyoruz. Bana göre çok daha iyi seçilebilecek isminin de bize ipucu verdiği üzere kendisi psikolojik bir sorunla mücadele ediyor anlayacağınız; kontrol edemediği ikinci bir kişiliği var ve bu ikinci "çılgın" kişilik kendisini "K" olarak tanımlıyor. Ryu Soo Yeol'ün polis departmanında çözmesi gereken olayların arasına bir de ele avuca sığmaz bu ikinci karakter mevzusu eklenince hayatı tepetaklak oluyor ve bölümler ilerledikçe Ryu Soo Yeol'ün zihninin derinlerine inerek olayın iç yüzünü görüyoruz. K, kendisiyle taban tabana zıt ve genellikle ilk kişiliğinin üstesinden gelemeyeceği olaylarla yüz yüze geldiğinde artan adrenalin seviyesiyle birlikte olayları dışarıdan bakıldığında pek de akıl karı sayılamayacak yöntemlerle halletmek için ortaya çıkıyor. 
Öncelikle dizi yalnızca 12 bölüm sürüyor ve polisiye denilebilecek bir temayla başlayıp ikinci yarısında psikoloji ve gerilime evriliyor. En azından kendi adıma konuşacak olursam kısacık bir dizide bu hızlı değişim olayları bir zemine oturtmanızı engelliyor. İlk bölümlerde beklentiniz çok daha farklıyken dizinin ikinci yarısında bu ani geçiş üzerine olayları nereye oturtmanız gerektiğini şaşırıyorsunuz. Zaten kısa süren dizilerde eğer birden fazla olay örgüsünü ve çok sayıda karakterleri aynı anda idare etmeye çalışıyorsanız dizinin en sonunda hepsini eline yüzüne bulaştırıp başarısız olma şansı hep vardır, Bad and Crazy de ne yazık ki bunun talihsiz bir örneği olarak bizlere göz kırpıyor. 
Zaten işler henüz karman çorman olmadan önce izlediğimiz ilk bölümlerin merak uyandırıcı olmasının temelde iki sebebi var; birincisi polisiye kurgunun getirdiği merak unsuru ve ikincisi de hem Ryu Soo Yeol'ün hem de dolaylı yoldan bizim hayatımıza giren gizemli "K" karakterinin dizinin merak unsurunu iyice artırarak bir dinamizm getirmesi. Aynı zamanda bu esnada olaylar çözülürken bir yandan da diğer karakterle tanışıyoruz tabii ve sonradan da K'in esasen Soo Yeol'ün ikinci kişiliği olduğunu öğreniyoruz ve bu noktadan sonra dizi daha çok psikoloji odaklı ilerliyor; dizinin polisiye kısmıysa birbiri ardına doğru düzgün çözülmeyen olaylar, altı doldurulmadan izleyiciye sunulan karakterler ve aynı anda işlenmeye çalışan konular yüzünden karmakarışık bir hal alıyor ve bir süre sonra izleyici yorup konudan kopmasına neden oluyor. 
Sadece 12 bölümden oluşan bir dizi için neden bu kadar fazla olaya odaklanmak istediklerini anlamadım açıkçası; tabii ki birden fazla olay örgüsü olması imkansız değil ve yapılabilirdi ancak aynı anda hem politikacıların yozlaşmasını, hem uyuşturucu bataklığını, hem kaçakçıları, hem kötü adamları, hem Soo Yeol'ün alter kişiliğini ve psikolojik hastalığını, hem onun geçmişini, hem de günümüzdeki "aşk" ve iş hayatını incelemeye çalıştıkları ve bu aşamada da olayları iyi bağlamayı başaramayarak karakterlere derinlik kazandıramadıkları için dizi bu noktada tökezlemiş. Oysaki başladığı gibi daha derli toplu bir olay örgüsüyle ilerlense, işlenen vakalar yarıya indirilse, gereksiz karakterler olayın bir parçası gibi gösterilmeye çalışılmasa ve dizinin polisiye ve psikolojik temaları iyi dengelense muhteşem bir şey izleyebilirdik.
Fakat o kadar çok karakter ve olay vardı ki bir süre sonra takip edemedim, dürüst olmak gerekirse etmek de istemedim çünkü derinlikleri olmadığı ve darmadağın sunuldukları için merak uyandırmıyorlardı. Kimin neyi neden yaptığını pek göremedik ve Ryu Soo Yeol'ün geçmişi ve hastalığı da iyi temellendirilmemişti bence; tatmin edici değildi. Aynı zamanda sırf dizide aşk da olsun diye üstünkörü araya sokmaya çalıştıkları ilişki de çok gereksizdi, şu an mesela bahsedebilmek için kadın karakterin ismine bile internetten baktım ve "Lee Hee Kyum" olduğunu öğrendim, o kadar silik yazılmıştı, siz düşünün. Başrollerden birisi olmak yerine daha çok figüran gibiydi. Ek olarak dizinin afişinde yer alan diğer polis de sırf kadın karakter gibi varla yok arası bir şeydi. İlk bölümlerde izleyiciye iyi yansıtılırken ve olayın önemli bir parçasıyken bir anda neden afişte olduğunu sorguladığım bir karaktere dönüşmesiyle beni hayal kırıklığına uğratan bir diğer unsurdu. 
Oyunculara ve oyunculuklara gelirsek Goblin'den beri takip ettiğim ve birkaç farklı yapımını daha izlediğim Lee Dong Wook bu dizide iyi iş çıkarmıştı bence fakat dediğim gibi karakteri yeterince derin değildi. Tabii Wi Ha Joon'la kimyalarına bayıldım, orası ayrı. İkisini farklı yapımlarda bir arada görmeyi çok isterdim, özellikle de komedi odaklı bir yapımda yer alsalar çok keyifli olabilirdi. Diğer yandan Squid Game'de neredeyse poker face denebilecek soğuk bir polis memurunu oynayan Wi Ha Joon'un sağı solu belli olmayan çılgın alter kişiliği canlandırırken büründüğü havaya da bayıldım. Kırmızı deri ceketi ve motorcu kaskıyla karakterin dış görünüşü de iyi tasvir edilmişti, aynı şekilde Lee Dong Wook'un giydiklerini de çok beğendim. 
Aslında diziyi ilk gördüğümde aynı departmanda çalışan iki dedektifin "bromance" temelli ilişkisini izleriz diye bekliyordum ama ikisini aynı kişinin farklı uçları olarak izlemek de çok keyifliydi. Yine de diziyi izlediğim süre boyunca eğer hem Ryu Soo Yeol hem de K'i Lee Dong Wook canlandırsaydı nasıl bir performans sergilerdi diye düşünmekten de kendimi alıkoyamadım. Bugüne dek izlediğim yapımlarda tatmin edici düzeyde bir oyunculuk sergilese de bir karakterin iki zıt kutbuna hayat verirken işin altından nasıl kalkardı çok merak ediyorum. 
Bunun dışında dizinin müzikleri başarılıydı ve yukarıda da belirttiğim gibi ilk bölümler için konuşmak gerekirse oldukça merak uyandırıcı ve sürükleyiciydi. Aynı dönemde yayınlanan Snowdrop'la birlikte izlerken beni ilk bölümleriyle fazlasıyla sıkan Snowdrop'un aksine Bad and Crazy "şimdi ne olacak acaba, sonraki bölüm bizi neler bekliyor" heyecanıyla yayın tarihini iple çekmeme neden oluyordu. Fakat bölümler ilerledikçe işler tam tersine döndü; Bad and Crazy darmadağın olay örgüsüyle içimi sıkarken Snowdrop'un bir sonraki bölümüne gün saydım. Finaliyse bana yine "eh" dedirtti, her şeyi son ana bıraktıkları için dizinin ikinci yarısı kadar karmaşık ve yorucuydu. Dizi boyunca ufak tefek mantık hataları da vardı tabii, zaman zaman göz ardı etmekte zorlandım.
Yine de bu kadar olumsuz eleştiriden sonra yorumu kapatırken hakkını yemeden söylemem gerekiyor ki dizi tam olarak "vakit kaybı" olarak adlandırılamazdı. Eğer oyuncu kadrosuna ve konusuna bakarak benim kadar yüksek bir beklentiyle başlamazsanız, üstüne bir de polisiye, gerilim ve psikoloji temalarından hoşlanıyorsanız çok büyük beklentilere girmeden çabucak bitecek ve ara sıra da yüzünüzü güldürecek bir dizi. Şiddetle önerir miyim peki; bu kadar şey dedikten sonra elbette hayır ama ne izlesem diye düşünüp bir türlü bulamıyorsanız ve güncel dizilere bir şans vermek istiyorsanız bir göz atılabilir. 
Bir sonraki yorumda görüşmek üzere kendinize iyi bakın!


Yorumlar

Popular Posts

The Untamed Dizi Yorumu

Herkese merhaba! Yıl sonunu çok sevdiğim bir diziden bahsederek kapatmak ve herkese mutlu yıllar dilemek istedim. The Untamed bir süredir izlemek istediğim ancak bölüm sayısı fazla olduğu ve daha önce herhangi bir Çin yapımı izlemediğim için sürekli ertelediğim bir diziydi. Dizinin konusu hakkında hiçbir fikrim yoktu, sadece bir novel uyarlaması ve BL temalı olduğunu biliyordum. 50 bölüm gözümde çok büyüdüğü için sürekli erteledim ve itiraf etmek gerekirse Çince kulağıma önceden pek hoş gelmediği için ön yargılarım vardı. Fakat diziyi bitirdikten sonra rahatlıkla söyleyebilirim ki ön yargılarım aslında gereksizmiş. Diziye başlarken 50 bölümü gözünde büyüten ben, 10 bölümü izledikten sonra keşke dizi daha uzun olsaymış demeye başladım, hatta son bölümü izlerken 50 bölümlük birkaç sezon olmasını istedim ve bence daha uzun olsaymış da olurmuş çünkü Bulut Kovuğu'nda aldıkları eğitimi bile ayrı bir dizi olarak izleyebilirdim.  Diziyi hiç duymayanlar için kısaca konusundan bahsedeyim önc

The Flower of Evil Dizi Yorumu

Herkese merhaba, The Flower of Evil'ı yeni bitirdim ve bitirir bitirmez hemen yorumunu yazmak istedim çünkü inanılmaz iyiydi ve izlerken her bölümünden ayrı keyif aldım. Bilmeyenler için dizinin konusunu ve merak edenler için tanıtımını  aşağı bırakıyorum ve sonrasında spoiler içeren yorumuma geçiyorum. Dizi, karanlık geçmişini gizleyen ve başka birinin kimliği altında yaşayan bir adam ( Lee Joon-Gi ) ile o adamın (kocasının) peşine düşen bir dedektifin ( Moon Chae-Won ) etrafında dönmektedir. Öncelikle diziye başlama sebebim dizi hakkında okuduğum iyi yorumlar, Lee Joon-Gi'nin oyunculuğu ve dizideki kızıyla paylaştığı fotoğrafları görmem oldu. Başlarken çok yüksek beklentilerim yoktu fakat dizi daha ilk bölümünden bile merak uyandırdı ve beni içine çekmeyi başardı. Kore dizileri izlemeye karantina döneminde başladım ve açıkçası çok fazla ön yargım vardı, çoğu insan gibi ben de İngiliz ve Amerikan dizileri izlemeye alışık olduğumdan bir Kore dizisi izlemek hiç de cazip gelmiyor

Edgar Allan Poe - Bütün Şiirleri // Kitap Yorumu

 Herkese merhaba, Aslına bakılırsa bu yazıyı uzun bir süredir yazmayı planlıyor olduğum halde nasıl yazacağımı bir türlü tasarlayamadığım için erteliyordum. Şiir tutkunu olduğumu söyleyemem, fakat hoşuma giden şiirleri ve sevdiğim yazarların derlemelerini okumayı severim. Edgar Allan Poe kullandığı imgeler ve kafanızda çizdiği soyut resimlerle okumaktan keyif aldığım yazarlardan birisi. Bu nedenle daha kitabın kapağını açarken bile beni içine çeken dünyanın hoşuma gideceğinden emindim. Şiirler hakkındaki yorumuma geçmeden önce İthaki Yayınları'ndan çıkan derlemeyi okudum ve çevirisinin çok başarılı olduğunu söyleyemem açıkçası. Elbette çeviri yapmak, özellikle de şiir çevirisi yapmak oldukça zor bir iş, ama yine de çok daha iyi olabilirmiş diye düşünmeden edemedim. Neyse ki bir tarafta orijinal dil, diğer tarafta çeviri olacak şekilde basmışlar, bu yüzden de çok problem olmadı.  Şiirlerin hepsini eşit derecede sevdiğimi söyleyemem tabii ki, içlerinde hoşuma gitmeyen şiirler de oldu