Ana içeriğe atla

My Name Dizi Yorumu

 Merhaba!

Aslında yaklaşık iki hafta önce bitirmiş olsam da bu aralar final sınavlarımı yetiştirmeye çalıştığım ve kalan zamanlarda da başka şeyler izlediğim için My Name yorumunu yazmaya bir türlü vakit bulamadım. Açıkçası okuduğum bir sürü iyi yorumdan sonra çok büyük beklentilerle başlayıp ufak bir hayal kırıklığına uğradığım için de yazmaya elim gitmedi pek diyebilirim sanırım. 

Squid Game'den yaklaşık 1 ay sonra yayınlanan ve yine bir Netflix yapımı olan My Name bana kalırsa biraz da o aralar Squid Game'in gölgesinde kaldı çünkü normalde Netflix'in özellikle de aksiyon seven genel izleyici kitlesinin oldukça hoşuna gidebilecek mini bir dizi. Şiddet, aksiyon ve mafya dizilerinin çok da büyük bir hayranı olmayan kendim içinse aynı şeyi söyleyemeyeceğim tabii :")

Öncelikle biraz konusundan bahsetmek gerekirse My Name, kendisine yeterince ilgi göstermeyen ve pek eve uğramayan babasının korkunç ölümüne tanıklık ettikten sonra travmaya uğrayan ve intikam peşine düşen Yoon Ji Woo'nun hikayesini anlatıyor. İlerledikçe olayların aslında hiç sandığı gibi olmadığını öğrenen Ji Woo işlerin içine iyice girdikten sonra bildiğini sandığı doğruların da aslında yanlış olduğunun farkına varıyor. 
Hikaye birkaç yıl öncesinde Ji Woo hâlâ bir lise öğrencisiyken başlıyor, okulunda zorbalığa uğruyor ve doğum gününde bile eve gelmeyen babasını da düşünürsek özellikle de lise çağındaki bir genç için büyük bir yalnızlık çekiyor. Tabii bu esnada da giderek ilgisizleşen babasının hiç de iyi bir ebeveyn olmadığını düşünüyor. Derken yaptıkları telefon konuşması sonrası babası elinde hediyelerle çıkageliyor ve Ji Woo tam kapıyı açacakken garip sesler duyuyor, babası kapıyı açmaması gerektiğini söylüyor. İyice kuşkulanıp korkarak kapıyı zorlasa da çok geçmeden bir silah sesiyle babası kapının diğer tarafında yere yığılıyor ve meçhul katil kaçıp gitmeden önce Ji Woo ona dair silik bir görüntüyü hafızasına kazıyor ancak elbette bu yeterli olmuyor. 
Yaşadığı korkunç travmayla sarsılan ve zaten yolunda gitmeyen hayatı iyice tepetaklak olan Ji Woo intikam istiyor fakat tek başına intikam alacak kadar ne gücü ne de imkanı var, bu nedenle de kendini Dongcheon isimli bir uyuşturucu çetesinin lideri olan ve babasıyla bağlantısının bulunduğunu da bildiği Choi Mu Jin'in yanında buluyor. Cinayete dair elinde ne varsa getirip çaresizce yardım istese de Choi Mu Jin ondan kendisini bıçaklamasını istiyor, Ji Woo da yap(a)madığı için yardım etmeyi reddedip onu kovuyor. Ama bu Ji Woo'yu dikkatsizce ve hayatını tehlikeye atarak da olsa denemekten alıkoymuyor, iyice çaresiz duruma düşüp yanlış insanların elinde öldürülecekken mafya lideri Choi Mu Jin onu kurtarıyor ve kendi çetesine almayı kabul ediyor. Ondan kendini geliştirmesini ve duygusuz bir ölüm makinesine dönüşmesini istiyor, bunun karşılığında da babasının intikamının alınacağını ve babasını polislerin öldürdüğünü söylüyor. Ji Woo ilgisiz olduğunu sandığı babasının aslında ona yansıtmamaya çalışarak bambaşka bir hayat sürdüğünü öğrenince yıkılıyor ve son telefon konuşmaları yüzünden vicdan azabı çekiyor. 
Bana kalırsa dizinin bu ilk kısmı çok daha akıcı ve dinamik olmuş. Yüzlerce erkeğin arasında kendini psikolojik ve fiziksel olarak geliştirmeye çalışan Ji Woo'nun uğradığı korkunç muameleyle argo ve şiddet dozu beni zaman zaman gerip rahatsız etse de gerçekçi, hatta iyimser denebileceğinden ayarında olduğunu düşünüyorum. Dizinin daha rahatsız edici kısmı hikayenin ikinci yarısında Ji Woo polis olduktan sonra her şeyin neredeyse ölümsüz süper kahraman tadında ilerlemesiydi. 
Günümüze döndüğümüzde Ji Woo Choi Mu Jin'in istediği gibi eğitimini alıp kendini geliştiriyor ve polis teşkilatına ajan olarak sızıyor, bu esnada da babasının katilini bulmaya çalışıp yanlış olduğunu çok sonra fark edeceği ipuçlarının peşinden koşup hatalı hamlelerde bulunuyor. Ancak bu esnada dizi bence gerçekçiliğini o kadar yitiriyor ki beni diziden koparan da bu kısım oldu aslına bakılırsa. Alt tarafı kısa bir süre eğitim alan Ji Woo karşısına çıkan onlarca hatta yüzlerce kişiyi silah dahi kullanmadan yumrukla ve bıçakla ezip geçiyor. Yanlış anlaşılma olmasın, güçlü kadın karakterleri izlemeyi çok seviyorum gerçekten, ne var ki sürekli tekrar eden ve bir süre sonra "yok artık" dedirtecek boyutlara varan kavga sahneleri hiç de gerçekçi değildi. Zaten bunun karakterin kadın olmasıyla da alakası yoktu bir noktada, sonuçta bir insandan bahsediyoruz ancak kendisini ölüm robotu gibi tasvir etmişler. Yaralanıyor, tekrar ayağa kalkıyor, bıçaklanıyor, tekrar ayağa kalkıyor, tekrar bıçaklanıyor, yine ayağa kalkıyor, on kişi geliyor, onları tek başına deviriyor, yirmi kişi geliyor, onları da deviriyor... Derken hikaye bu çizgide ilerliyor. Zaten genel olarak çete üyeleri tabancanın icadından bihaber şekilde sırf çağa biraz daha ayak uydurabilmek adına kılıç değil de bıçak kullanıyor. Onca kişinin arasından kimsenin aklına haksız da olsa bir üstünlük sağlamak amacıyla tabanca kullanmak gelmiyor.
Sanki meydan savaşı izliyormuşuz gibi herkes birbirinin üzerine ya yumrukla ya da bıçakla koşuyor. "Demek ki prensipleri bu" da diyemiyoruz çünkü tabanca sadece dizinin çok kritik birkaç anında devreye giriyor ve öyle olunca da "madem kullanabiliyorlardı neden bu zamana dek beklediler ki" dedirtip zorlama hissettiriyor. Bir de dizide o kadar çok kavga sahnesi var ki bir süre sonra aksiyon dizisi olduğunu bilerek başlamış olsanız bile başınız dönüyor; yönetmen, yapımcı ve senarist "acaba 8 bölüme kaç tane dövüş sahnesi sığar" diye bir yarışmaya tutulmuş gibi sanki.
Tabii böyle mantık hataları da olsa genel anlamda oyunculuklar oldukça iyi ve bu açıdan dizi fiyasko olmaktan kendini kurtarıyor. Özellikle de başrolü canlandıran Han So Hee'nin oyunculuğu o kadar iyi ki siz de kendinizi Ji Woo'yla aynı duyguları yaşıyor gibi hissediyorsunuz. Ayrıca karakterin davranışları ve duygularının motivasyonları da çok iyi yansıtılmış. Tek başına ilgisiz büyüdüğü için herkese gözü kapalı güvenmesi, her ne kadar kendi adıma aralarındaki romantizmi zorlama ve çok hızlı gelişmiş bulsam da kendisine biraz yakınlık gösteren Jeon Pildo'ya hemen kapılması ama yaşadıkları onu duygusuzlaştırdığı için de her kaybın bir şekilde üstesinden gelmesi güzel işlenmişti. Bunun yanı sıra çekimler ve dizide kullanılan müzikler de çok başarılıydı. 
Yine de can sıkıcı mantık hatalarına rağmen dizi bir aksiyon dizisi olarak kendisinden beklenileni karşılıyordu, sonuçta ortada bir mafya lideri ve onun çetesi, kötü adamlar ve alınacak bir intikam var; dünyanın her yerinde bu konu az çok benzer mantık hataları ve başrolü süper kahraman şeklinde lanse ederek işleniyor. Elbette buna karşın her kavga sahnesinde yumruklar ve bıçakların konuşması, başrol kızın da yenilmezler takımından fırlamış gibi onlarca adamı istisnasız alt etmesi fazla zorlamaydı. 
Son olarak dizinin sonunda kimilerinin tahmin ettiği kimilerininse ters köşe olduğu -sezon- finaline gelirsek de bence çok da şaşırtıcı değildi ve bu noktada da dizi ufak tefek mantık hataları barındırıyordu. 
Ama her şeyi bir kenara bırakırsak benim asıl üzüldüğüm bir türlü yüzü gülmeyen Ji Woo oldu. Tüm sevdiklerini tek tek kaybetti, güvendiği kişilerin gerçek yüzünü gördü, yüzüstü bırakıldı, yalnız kaldı, yanlış insanlara zarar vermeyi denedi, hayatının asıl amacının bir hiç olduğunu öğrendi ve her sahnede kanlar içinde gezdi. Üstüne elle tutulur hiçbir kazancı da olmadı, en sonunda gerçek anlamda babasının ölümünün ardındakileri öğrenip az çok bir intikam aldı sayılsa da tüm hayatı  tepetaklak oldu, geri dönülmez bir yola girdi ve koca bir hiçlikle kalakaldı. Bunca şeyden sonra mutlu olması beklenemezdi elbette fakat bence en azından 8 bölümün ardından tadında bitirilmeliydi. Doğrusu 8 bölüm bile bana bir yerden sonra kabak tadı vermeye başlamış gibi hissettirdi, o yüzden ikinci sezonun çok da gerekli olduğunu düşünmüyorum. Keşke Netflix asıl devamı gelmesi gereken dizileri iptal edeceğine onlara yoğunlaşarak My Name ya da Squid Game gibi tek sezonluk dizileri uzatmasa. 
Yine de henüz gelmeyen ikinci sezonu bir kenara bırakırsak My Name aksiyon, mafya çeteleri, şiddet, kan ve intikam üzerine kurulu yapımları sevenler için en azından büyük bir hayal kırıklığı yaşatmayacak, iyi başlayan ve "eh işte" derecesinde biten ortalama bir dizi olmuş. Kendi adıma ikinci sezon için heyecanlı olduğumu söyleyemem ama nasıl devam edeceğini görmek adına bir göz atacağım. 
Aşağıya dizinin soundtrack'i içindeki en iyi şarkıyı bırakarak yorumumu sonlandırıyorum, diziyi eleştirsem de şarkının hakkını vermem gerek :")

Yorumlar

  1. Yaptığın eleştirilere katılmakla birlikte bence gerçekten izlemeyi düşünen herkesin şans vermesi gereken bir dizi. Özellikle Han So Hee'nin genelde hep yan karakter olması sebebiyle böyle bir yönünün olduğunu bilmeyenler kesinlikle izlemeli. Sonunda hak ettiği başrolü aldığı için ve muhteşem oyunculuk yeteneklerini sergileyebildiği için kendisi adına gerçekten mutlu oldum ve izlerken büyük bir keyif aldım💞💞

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popular Posts

The Untamed Dizi Yorumu

Herkese merhaba! Yıl sonunu çok sevdiğim bir diziden bahsederek kapatmak ve herkese mutlu yıllar dilemek istedim. The Untamed bir süredir izlemek istediğim ancak bölüm sayısı fazla olduğu ve daha önce herhangi bir Çin yapımı izlemediğim için sürekli ertelediğim bir diziydi. Dizinin konusu hakkında hiçbir fikrim yoktu, sadece bir novel uyarlaması ve BL temalı olduğunu biliyordum. 50 bölüm gözümde çok büyüdüğü için sürekli erteledim ve itiraf etmek gerekirse Çince kulağıma önceden pek hoş gelmediği için ön yargılarım vardı. Fakat diziyi bitirdikten sonra rahatlıkla söyleyebilirim ki ön yargılarım aslında gereksizmiş. Diziye başlarken 50 bölümü gözünde büyüten ben, 10 bölümü izledikten sonra keşke dizi daha uzun olsaymış demeye başladım, hatta son bölümü izlerken 50 bölümlük birkaç sezon olmasını istedim ve bence daha uzun olsaymış da olurmuş çünkü Bulut Kovuğu'nda aldıkları eğitimi bile ayrı bir dizi olarak izleyebilirdim.  Diziyi hiç duymayanlar için kısaca konusundan bahsedeyim önc

The Flower of Evil Dizi Yorumu

Herkese merhaba, The Flower of Evil'ı yeni bitirdim ve bitirir bitirmez hemen yorumunu yazmak istedim çünkü inanılmaz iyiydi ve izlerken her bölümünden ayrı keyif aldım. Bilmeyenler için dizinin konusunu ve merak edenler için tanıtımını  aşağı bırakıyorum ve sonrasında spoiler içeren yorumuma geçiyorum. Dizi, karanlık geçmişini gizleyen ve başka birinin kimliği altında yaşayan bir adam ( Lee Joon-Gi ) ile o adamın (kocasının) peşine düşen bir dedektifin ( Moon Chae-Won ) etrafında dönmektedir. Öncelikle diziye başlama sebebim dizi hakkında okuduğum iyi yorumlar, Lee Joon-Gi'nin oyunculuğu ve dizideki kızıyla paylaştığı fotoğrafları görmem oldu. Başlarken çok yüksek beklentilerim yoktu fakat dizi daha ilk bölümünden bile merak uyandırdı ve beni içine çekmeyi başardı. Kore dizileri izlemeye karantina döneminde başladım ve açıkçası çok fazla ön yargım vardı, çoğu insan gibi ben de İngiliz ve Amerikan dizileri izlemeye alışık olduğumdan bir Kore dizisi izlemek hiç de cazip gelmiyor

Edgar Allan Poe - Bütün Şiirleri // Kitap Yorumu

 Herkese merhaba, Aslına bakılırsa bu yazıyı uzun bir süredir yazmayı planlıyor olduğum halde nasıl yazacağımı bir türlü tasarlayamadığım için erteliyordum. Şiir tutkunu olduğumu söyleyemem, fakat hoşuma giden şiirleri ve sevdiğim yazarların derlemelerini okumayı severim. Edgar Allan Poe kullandığı imgeler ve kafanızda çizdiği soyut resimlerle okumaktan keyif aldığım yazarlardan birisi. Bu nedenle daha kitabın kapağını açarken bile beni içine çeken dünyanın hoşuma gideceğinden emindim. Şiirler hakkındaki yorumuma geçmeden önce İthaki Yayınları'ndan çıkan derlemeyi okudum ve çevirisinin çok başarılı olduğunu söyleyemem açıkçası. Elbette çeviri yapmak, özellikle de şiir çevirisi yapmak oldukça zor bir iş, ama yine de çok daha iyi olabilirmiş diye düşünmeden edemedim. Neyse ki bir tarafta orijinal dil, diğer tarafta çeviri olacak şekilde basmışlar, bu yüzden de çok problem olmadı.  Şiirlerin hepsini eşit derecede sevdiğimi söyleyemem tabii ki, içlerinde hoşuma gitmeyen şiirler de oldu