Ana içeriğe atla

Shiguang Dailiren (Link Click) Donghua Yorumu

 Merhaba!

Bugün size fazlasıyla iyi puanlar ve eleştiriler alarak listelere üst sıralardan giriş yapan, şu ana dek hakkında neredeyse hiç olumsuz yorum duymadığım ve beklentilerimi oldukça aşan güncel bir donghua'yla geldim. Donghua -diğer bir adıyla Çin animesi- denilince insanlar genelde ön yargılı yaklaşıyor, bu da çoğunluğun kafasına kazınmış belirli yargılardan kaynaklı. Gerçi son zamanlarda epey kırılmış olsa da animeye karşı da belirli ön yargılar mevcut, fakat genel anlamda anime deyince bu işi yalnızca Japonlar iyi yapabilirmiş gibi bir algı da var. Siz de bu tarz peşin hükümlerden muzdaripseniz Link Click -orijinal adıyla Shiguang Dailiren- bazı ön yargılarınızı kırmanız için harika bir tercih çünkü neredeyse tüm bölümlerin altında insanların donghualara ve Çin yapımlarına karşı değişen bakış açılarına dair birçok yorum var. Oysaki düşününce ülkemizde animasyon alanında neredeyse elle tutulur hiçbir şey yokken bu denli peşin hükümlü olmak çok da mantıklı değil sanki...

Her neyse, uzun bir girişten sonra esas konumuza dönersek yorumuma geçmeden önce size biraz donghua'nın konusundan bahsedeyim. Link Click, dışarıdan bakıldığında oldukça sıradan görünen bir fotoğraf stüdyosunda çalışan Cheng Xiaoshi ve Lu Guang'ın hiç de sıradan olmayan özel güçlerinin etrafında şekillenen olayları konu alıyor. Mevcut bir fotoğraf karesine girip belirli bir süre geçmişe gitme yeteneği olan bu ikili bu şekilde birçok insanın hayatına dokunuyor ve tabii bu esnada biz de ekran başında kendimizi arada hüngür hüngür ağlarken, bazen de gülümserken buluyoruz. İkinci sezonu beklerken arka arkaya bir sürü teori okuyup üretmeyi seven biriyseniz +1 özel bölümüyle birlikte yalnızca 12 bölümden oluşan donghua'yı buradan izleyebilirsiniz.  

Öncelikle çizimlerinden başlamak gerekirse elbette kişiden kişiye değişiklik gösterebilir, ancak ben çizimleri oldukça başarılı buldum, ayrıca ulaştıkları izlenme sayılarını kutlamak için paylaştıkları posterlere de bayıldım, zaten bu nedenle yorum boyunca da sık sık rastlayacaksınız... Baş karakterlerin kontrast oluştururcasına yin ve yang gibi tasvir edilmesi sembolik olarak güzel bir detay olmuş bence. Sembolik diyorum çünkü aslında çoğu zaman olduğu gibi beyaz karakter saflığı ve aydınlığı, siyah karakter ise karanlığı temsil etmiyor. Bu şekilde tasvir edilmeleri daha çok birbirlerinden oldukça farklı oluşlarını, fakat bu farklılığın tamamlayıcı bir bütün oluşturduğunu sunuyor bize bana kalırsa. Hatta hikayenin geneline baktığınızda ana karakterlerin -fiziksel anlamda- siyah ve beyaz şeklinde uç noktalarda tasvirine karşın fotoğraf kareleriyle yolculuk edip şahit olduğumuz olayların ve karakterlerin tümü gri bir zemin üzerine oturtulmuş gibi. Hiçbir şey tamamen beyaz veya tamamen siyahtan ibaret olarak gösterilmiyor. 
Çizimlerden siyah ve beyaza geçmişken biraz ana temanın işlenişinden bahsetmek istiyorum. Yukarıda da belirttiğim gibi süper güçleri bulunan bu iki karakter, fotoğraflar aracılığıyla geçmişe yolculuk yapabiliyor, ama hikayenin bu yönü bilim kurguya veya nedenleri gerekçelendirilerek sunulan fantastik bir alt yapıya dayandırılmak yerine -şimdilik- sebepsiz bırakılıp sadece birkaç kuralla açıklanmış. İkinci sezonu olmasaydı belki bu açıdan eleştirilebilirdi, ama henüz hiçbir şey bitmiş değil. 
Geçmişe gitmek için tek yapmaları gereken şey el çırpıp fotoğrafın içine dalmak, hepsi bu. Birinci sezonda cevapsız kalan soruların arasında bunlar da var elbette. Bu olayın ilk nasıl başladığını, nasıl mümkün olduğunu ve ne şartlarda devam edebileceğini tam olarak bilmiyoruz. Belki ilk sezon olduğu için yer vermemişlerdir, belki de bu şekilde kalacaktır; o kısmını bilemiyoruz şimdilik, ancak bana kalırsa fotoğraf kareleri aracılığıyla geçmişe yolculuk olayı öyle havada da bırakılmamış. Yalnızca donghua birinci sezonda olayların duygusal boyutuna ağırlık vermiş, ki bu açıdan da bilim kurgudan ve detaylı fantastik evrenlerden pek hoşlanmayan insanlar için de sıkılmadan gayet keyifle izlenilebilir bir yapım olmuş.
Tabii fotoğraflarla geçmişe gitmenin hiçbir kuralı da yok değil. Fotoğraf karesine girdikleri andan itibaren belirli bir süreleri var, bu esnada fotoğraftaki kişinin bedenini ve zihnini geçici süreliğine ödünç alıyorlar. Lu Guang gözlemci olarak dışarıdan olayları yönlendirip telepati aracılığıyla olacaklar hakkında bilgi verirken Cheng Xiaoshi fotoğraf karesinin içine girip kısıtlı zamanları dolmadan ipucu yakalamaya çalışıyor. Bir diğer önemli kuralsa en azından şimdilik bize gösterilen kadarıyla geçmişte yaşanan olayların değiştirilemez olması, özellikle de ölüm çözülemez düğüm olarak belirtiliyor ve geçmişe gittiklerinde o kişinin hayatını değiştirme hakları bulunmuyor. Zaten zaman yolculuğu temalı yapımları seviyorsanız veya aşinaysanız az çok bilirsiniz, eğer siz geçmişi değiştirmeye çalışırsanız zaman akışı değişir ve olaylar kendini tekrarlamak için farklı bir yol yaratmaya çalışır, bu da kaçınılmaz bir kaosa neden olur. Bu nedenle geçmişi radikal şekilde değiştirip geleceği belirsizliğe sürükleyecek hamlelerden kaçınmanız gerekir çünkü genelde geçmişte iyi bir şeye neden olduğunuzu zannederken aslında korkunç bir yıkıma sebep olursunuz. Bu sebeple de Lu Guang sürekli geçmişi değiştirmemeleri gerektiğini ve ellerinde olan tek şeyin gelecek olduğunu defalarca vurguluyor. Ancak son bölümlere doğru aslında geçmişe gittiklerinde alternatif bir zaman çizgisi oluşturduklarını öğreniyoruz ve bu da birçok teoriyi beraberinde getiriyor. Zaman yolculuğu ve alternatif evrenler temalarına aşık birisi olarak donghua'yı izlerken inanılmaz keyif aldım.
Belirttiğim gibi belki ikinci sezonda bu yönüne ağırlık vermeyi planlıyorlardır, fakat şimdilik birinci sezon yan karakterlerin hikayeleri üzerine kurulu ve izlerken birçok duyguyu aynı anda yaşatıyor. Geçmişi değiştirmemeleri gerektiğinden aslında fotoğraflara girmelerinin amacı ya bir olayın ipuçlarını yakalayıp çözülmesine yardımcı olmak ya da geçmişte söylenmemiş sözleri ileterek insanların pişmanlıklarının ve hayal kırıklıklarının yatışmasını sağlamaya çalışmak. Bence zaten donghua'nın en etkileyici olduğu nokta da burasıydı. Zamanında söylenmemiş bir sözün, atılmamış bir adımın, geç kalmış bir kararın veya ertelenmiş bir olayın nelere mal olabileceğini, insanların pişmanlıklarıyla yaşamaya çalışırken omuzlarına binen ağır yükün altında nasıl ezildiklerini ve yaşananlar bir kez olup bittikten sonra bazen her şeyin nasıl imkansız hale geldiğini çok vurucu bir biçimde aktarıyor. Aynı zamanda hiç kimsenin saf iyi ya da saf kötü olmadığını, insan doğasının da tıpkı siyah beyaz fotoğraf karelerinde olduğu gibi çoğunlukla grinin tonlarından oluştuğunu ve dışarıdan bakıldığında yalnızca basit bir fotoğraf karesi gibi görünen bir görüntünün kimileri için ardında ne kadar pişmanlığı, hüznü, hayal kırıklığını, mutluluğu veya umudu taşıdığını da çok başarılı bir şekilde yansıtıyor. 
Özellikle de bazı bölümler beni çok derinden etkiledi, zaten bölümlerden bazıları gerçek hikayelere dayanıyor ve yapım aşamasında senaryonun üzerinde uzun süre çalışıldığı çok belli. İlk bölümde hayatı anlatılan Emma'nın annesi ve babasının kızlarının hayatına yabancı olmaları ve onu utandırmak istememeleri, fakat kızlarını çok sevdikleri için daima kendilerince onun yanında olmaya çalışmaları çok dokunaklıydı. Aynı şekilde beni hüngür hüngür ağlatan deprem bölümü de çok çarpıcıydı, ki zaten Çin'de yaşanan gerçek bir depremi konu almışlar. Bir annenin hayatının son anına dek nasıl çocuğu için yaşadığı ve değiştirilemeyen bazı olayların insanı yalnızca fiilen değil psikolojik olarak da ömrü boyunca bir enkaz altında bıraktığı çok duygulu işlenmişti. Yine benzer şekilde Çin'de hâlâ aranan bir çocuk kaçakçısının konu alındığı bölümde oğlunu arayan babanın küçücük bir fotoğraf karesine sığdırmaya çalıştığı umutları, yıllarca pes etmeyişi ve üzüntüsünden akli dengesini yitiren eşine destek oluşu iç burkucuydu. Kısacası Link Click aileyi, dostluğu ve sevgiyi öyle güzel işlemiş ki izlerken ortalama yirmi dakika süren bölümde siz de fotoğrafın içine gidip gelmiş kadar oluyorsunuz. 
Tabii gerçekten fotoğraflar aracılığıyla geçmişe gidebilsem Cheng Xiaoshi gibi kendime hakim olamazdım, orası ayrı. Her ne kadar o da olanları değiştirmek ve karakterlerin hazin sonlarını önlemek istese de Lu Guang tarafından sürekli uyarıldığı için kendini frenlemeyi başarıyor ve geri döndüğünde bir süre duygusal çöküş yaşayıp tekrar hayatına adapte olmakta zorlansa da çoğu zaman kurallara uygun davranmayı başarıyordu. Konu buradan açılmışken yorumu sonlandırmadan önce biraz da karakterlerden bahsedeyim o halde. 
Lu Guang daha içine kapanık olan, genelde duygularını kontrollü yaşayan ve daima kendini frenlemeyi başarabilen, mantığını sürekli ön planda tutmaya çalışan, daha mesafeli ve soğuk bir karakter. Zaten bu nedenle de yardım için ikisine gelen insanlar hep onu asıl otorite olarak görüyor, ama tabii Cheng Xiaoshi'nın da ısrarla iddia ettiği gibi aslında ikisi ortak ve katkıları birbirinden fazla ya da az değil. Cheng Xiaoshi'ya kıyasla şimdilik hakkında daha az şey biliyoruz ayrıca, geçmişiyle ilgili pek bir bilgi yok, genel anlamda olaylarla ilgili ne kadar bilgisinin olduğunu da bilmiyoruz henüz. Ancak karanlık bir yanı var sanki veya bizi ters köşe yapmak istedikleri için öyle yansıtıyorlar. Her halükarda Lu Guang ikilinin mantığı gibi, çoğu zaman oyunu kurallarına göre oynamaya çalışıp işleri dengede tutuyor. 
Öte yandan Cheng Xiaoshi çoğu zaman duygularına yenik düşen, şahit olduğu olayların akışına kapılıp bir şeyler yapmak isteyen idealist bir karakter. Geçmişini az çok görsek de ileride göreceğimiz daha derin bir yanı olduğunu da düşünüyorum. Ayrıca dışarıdan bakılınca sürekli neşeli ve pek de bir iş yapmıyormuş gibi dursa da işin aslı duygularının esiri olması çok kolay olduğundan yeri gelince çok tehlikeli ve beklenmedik birine dönüşme potansiyeli daha yüksek. Cheng Xiaoshi da ikilinin kalbini temsil ediyor gibi, kısacası birbirlerini dengede tutuyorlar. Karakterlerin kendi içlerindeki ve birbirleriyle olan dinamiğini izlemek de oldukça keyifliydi. 
Onun dışında başarılı oldukları bir diğer konu da bölümleri en heyecanlı yerinde bitirip izleyiciyi meraklandırabilmekti. Özellikle de bitiş müziğinin bölüm sonuna bağlandığı yerleri öyle güzel ayarlamışlar ki donghua'yı bir üst seviyeye taşımış. Zaten ost çok başarılı, hem giriş hem de bitiş müziği çok iyi seçilmiş. Hiçbir konunun diğerinin önüne geçmemesi ve dengede tutmaları da çok iyi yorumlar almalarının bir başka nedeni kesinlikle. 
Sonuna gelirsek dediğim gibi sonunda bu olaylardan haberi olan ve aslında başından beri onları takip eden birisi çıkması ikinci sezonda zaman yolculuğunun ayrıntılarıyla ilgili detaylar öğreneceğimizin habercisi gibiydi. Ayrıca yaratılan alternatif zaman çizgisiyle pek çok şey mümkün kılındığından en beklemediğimiz olaylara bile kendilerinin yol açmış olabilecekleri ihtimali üzerinde de duruyorum ben. 
Duygusal, dokunaklı ve psikoloji odaklı birinci sezonun aksine bizleri dinamik, gizemli, şimdi olduğundan bile daha heyecanlı, çarpıcı ve acıklı -hatta belki kanlı- bir ikinci sezonun beklediğini düşünüyorum. Ellerindeki malzemeleri çok iyi kullanıp bize müthiş bir yapım sunmuşlar, geriye kalan birçok soru işaretini de güzel işleyip bize sunacakları kanısındayım. Daha öğrenmemiz gereken onlarca şey var ve bitiş şarkısı öyle söylese de ben düşünmeyi bırakamıyorum :")
Zaman yolculuğu denilince gerisine bakmadan atladığım için seveceğimi zaten tahmin ediyordum, ancak beklentilerimi bu kadar aşacağını hiç tahmin etmemiştim. Çok fazla donghua izlemedim bugüne dek, ama rahatlıkla söyleyebilirim ki Link Click onlarca donghua izlemiş çoğu insanın listesine bile ilk beş sıradan girebilecek kadar iyi bir yapım. Zaman yolculuklarını seviyorsanız ve artık fotoğraflara eskisinden daha farklı bakmak istiyorsanız zaman kaybetmeden başlayın! 



Yorumlar

Yorum Gönder

Popular Posts

The Untamed Dizi Yorumu

Herkese merhaba! Yıl sonunu çok sevdiğim bir diziden bahsederek kapatmak ve herkese mutlu yıllar dilemek istedim. The Untamed bir süredir izlemek istediğim ancak bölüm sayısı fazla olduğu ve daha önce herhangi bir Çin yapımı izlemediğim için sürekli ertelediğim bir diziydi. Dizinin konusu hakkında hiçbir fikrim yoktu, sadece bir novel uyarlaması ve BL temalı olduğunu biliyordum. 50 bölüm gözümde çok büyüdüğü için sürekli erteledim ve itiraf etmek gerekirse Çince kulağıma önceden pek hoş gelmediği için ön yargılarım vardı. Fakat diziyi bitirdikten sonra rahatlıkla söyleyebilirim ki ön yargılarım aslında gereksizmiş. Diziye başlarken 50 bölümü gözünde büyüten ben, 10 bölümü izledikten sonra keşke dizi daha uzun olsaymış demeye başladım, hatta son bölümü izlerken 50 bölümlük birkaç sezon olmasını istedim ve bence daha uzun olsaymış da olurmuş çünkü Bulut Kovuğu'nda aldıkları eğitimi bile ayrı bir dizi olarak izleyebilirdim.  Diziyi hiç duymayanlar için kısaca konusundan bahsedeyim önc

The Flower of Evil Dizi Yorumu

Herkese merhaba, The Flower of Evil'ı yeni bitirdim ve bitirir bitirmez hemen yorumunu yazmak istedim çünkü inanılmaz iyiydi ve izlerken her bölümünden ayrı keyif aldım. Bilmeyenler için dizinin konusunu ve merak edenler için tanıtımını  aşağı bırakıyorum ve sonrasında spoiler içeren yorumuma geçiyorum. Dizi, karanlık geçmişini gizleyen ve başka birinin kimliği altında yaşayan bir adam ( Lee Joon-Gi ) ile o adamın (kocasının) peşine düşen bir dedektifin ( Moon Chae-Won ) etrafında dönmektedir. Öncelikle diziye başlama sebebim dizi hakkında okuduğum iyi yorumlar, Lee Joon-Gi'nin oyunculuğu ve dizideki kızıyla paylaştığı fotoğrafları görmem oldu. Başlarken çok yüksek beklentilerim yoktu fakat dizi daha ilk bölümünden bile merak uyandırdı ve beni içine çekmeyi başardı. Kore dizileri izlemeye karantina döneminde başladım ve açıkçası çok fazla ön yargım vardı, çoğu insan gibi ben de İngiliz ve Amerikan dizileri izlemeye alışık olduğumdan bir Kore dizisi izlemek hiç de cazip gelmiyor

Edgar Allan Poe - Bütün Şiirleri // Kitap Yorumu

 Herkese merhaba, Aslına bakılırsa bu yazıyı uzun bir süredir yazmayı planlıyor olduğum halde nasıl yazacağımı bir türlü tasarlayamadığım için erteliyordum. Şiir tutkunu olduğumu söyleyemem, fakat hoşuma giden şiirleri ve sevdiğim yazarların derlemelerini okumayı severim. Edgar Allan Poe kullandığı imgeler ve kafanızda çizdiği soyut resimlerle okumaktan keyif aldığım yazarlardan birisi. Bu nedenle daha kitabın kapağını açarken bile beni içine çeken dünyanın hoşuma gideceğinden emindim. Şiirler hakkındaki yorumuma geçmeden önce İthaki Yayınları'ndan çıkan derlemeyi okudum ve çevirisinin çok başarılı olduğunu söyleyemem açıkçası. Elbette çeviri yapmak, özellikle de şiir çevirisi yapmak oldukça zor bir iş, ama yine de çok daha iyi olabilirmiş diye düşünmeden edemedim. Neyse ki bir tarafta orijinal dil, diğer tarafta çeviri olacak şekilde basmışlar, bu yüzden de çok problem olmadı.  Şiirlerin hepsini eşit derecede sevdiğimi söyleyemem tabii ki, içlerinde hoşuma gitmeyen şiirler de oldu