Ana içeriğe atla

Kalp Çarpıntısı Kitap Yorumu (1. & 2. Cilt)

Merhaba!
Türkçeye çevrileceği duyurulunca büyük bir kesimin merakla bekleyerek gün saydığı, başka bir kesiminse eleştirmek ve kendilerince boykot etmek için kapıda beklediği bir serinin dilimize çevrilen iki kitabının yorumuyla geldim bugün. Orijinal adıyla "Heartstopper", dilimizdeki adıyla "Kalp Çarpıntısı" şimdilik dört kitaptan oluşuyor ve bir hafta önce üçüncü kitabı da Türkçeye çevrildi. Onu henüz alıp okumadığım için bugünlük ilk iki kitabından ve serinin bende bıraktığı genel izlenimden söz edeceğim biraz.
Öncelikle bir kesim linç etmek için hazırda beklerken böyle bir cesaret gösterdiği için zaten sevdiğim Yabancı Yayınları'nı favorilerim arasına eklediğimi belirtmeliyim. Seri pek hoşuma gitmeseydi bile destek olmak için almaya devam edecektim zaten, ama seriyi genel anlamda iyi bulduğum için diğer kitapları alma motivasyonum bu olmayacak.
Seri Nick ve Charlie arasındaki iki lise öğrencisinin beklenmedik bir anda birbirlerinden hoşlanmaya başlamasını ve bundan sonra hem aralarında geçenleri, hem de öte yandan kendi içlerinde yaşadıkları bireysel çatışmaları konu alıyor. 
17 yaşındaki Charlie Spring erkeklerden hoşlandığı için hem yaşıtları tarafından zorbalığa maruz kalıyor hem de bu esnada kimi zaman kalbi kırıldığı için birilerine güvenmekte zorlanıyor, yine de kendisi daima olaylara pozitif ve ılımlı yaklaşan, hayatınıza aydınlık getirecek o sevimli karakterlerden.
Nick Nelson'ın ise -en azından okuduğum ilk iki kitap boyunca- kafası hisleri yüzünden hep karışık çünkü Charlie'ye hissettiklerine bir isim vermekte güçlük çekiyor. Nihayet hislerine direnmeyi bıraktığında da bu kez yönelimini anlamakta zorlanıyor ve seriyi bu konuda başarılı buldum çünkü yalnızca iki bireyin arasındaki aşkı anlatmak yerine aynı zamanda insanların kimliklerini bulma konusunda zaman zaman yaşadığı zorluklara da değinmişler. Direkt belirli bir şekilde kendini etiketlemek ve o evreyi atlamak yerine kitap bize aynı zamanda Nick'in içten içe yaşadığı ikilemleri de gösteriyor.
Tabii bu noktada hâlâ kafasında soru işaretleri olduğu için ilişkilerini diğerlerinden sakladığında daima insanlardan gizlenmek zorunda bırakılan Charlie'ye üzüldüğüm için biraz kızmadım da değil... Nihayet bir şeyleri kabullenip birlikte olmaya karar verdikleri ana dek kıramadıkları bir döngünün içine giriyorlar öncelikle. Yine de diğer yandan bakacak olursak en azından gerçekçi bir perspektif takınmış bu konuda yazar. Zaten aynı zamanda serinin hem yazarı hem de çizeri olan Alice Oseman'ın sondaki notlarını okuyunca kendisinin bu seriyi aynı zamanda rahatlamak ve kendine özgür olabileceği bir dünya yaratmak için yazdığını görüyoruz. 
Bu noktada çizimler ve karakterler demişken seriyi bir diğer açıdan daha beğendiğimi vurgulamak istiyorum. Normalde "boys' love", "yaoi" ya da "shounen ai" adı altında geçen yapımlarda karakterlerin dış görünüşlerine ekstra önem verilir. İki erkek karakter de izleyicinin ya da okuyucunun hayal dünyasında kusursuz bir şekilde canlanacak şekilde tasvir edilir, -aslında bu çoğu romantik seri için böyle gerçi- fakat Kalp Çarpıntısı'nda ne Nick ne de Charlie okuyucuya gerçekdışı karakterler olarak sunulmamıştı. Aynı şekilde okurken yüzümüzde kocaman bir gülümsemeye neden olacak sevimli sahneler olduğu kadar karakterlerin arada durup iç dünyasına döndüğü sahneler de mevcuttu. Şimdilik seri bende devamında başka sorunlara da değinecekmiş hissi uyandırdı. Gençlerin kimlik karmaşalarını, yaşadığı problemleri, çevrelerinin üzerlerindeki etkilerini daha sık göreceğiz gibi. Bu açıdan aynı zamanda az çok alt temasında eğitici bir seri gibi de olmuş sanki.
Seri inanılmazdı diyemem, durağan ve biraz da klişe ilerliyor şu ana dek, ancak okurken çok samimi ve sıcak bir duygu veriyor. Bir de tabii ki okuyup bitirmesi toplamda bir saat bile sürmediği için akıcı olmadığını söylemek de biraz zor olur. Tabii ki çok daha iyi bl serileri var, ama ben yine de Yabancı Yayınları'nın ilk tercihini Kalp Çarpıntısı'ndan yana kullanma kararını doğru buldum çünkü dediğim gibi seri bize sadece romantik bir aşk hikayesi sunmakla kalmıyor, işin arka planında ve gerçek yüzünde bireylerin dönem dönem düştükleri ikilemleri, çatışmaları ve maruz kaldıkları zorlukları gösteriyor. Pek sanmıyorum, ancak belki ülkemizdeki ön yargılı insanlardan da bir şekilde bu kitabı alacak veya okuyacak birkaç kişi olacaktır, bu konuda da Kalp Çarpıntısı'nın gerçekçi bir tutum sergilemesi doğru bir seçim olduğunu gösteriyor bana kalırsa. Nick ve Charlie karşılaştıkları andan itibaren birbirlerine deli gibi aşık olup sayfalar boyunca bize romantik bir film izletmek yerine gerçek hayatın inişli çıkışlı yüzünü gösteriyorlar.
İnsanlar ve toplum demişken yaşanılan tüm güçlüklere rağmen hem Nick'in hem de Charlie'nin ailesinin çok destekleyici olmasını çok sevdim bu arada, Charlie'nin ablasını ileride daha çok görebilmeyi umuyorum ayrıca. Aynı zamanda Charlie'nin ne yaşanırsa yaşansın daima anlayışlı ve destekleyici olması hem çok tatlı hem de biraz iç burkucuydu. Şimdilik favori karakterim diyebilirim, ilerleyen kitaplarda daha mutlu olduğunu görmek istiyorum! Ayrıca karakterlerle ilgili daha öğreneceğimiz çok şey var bence.
Bir de çizim tarzından dolayı mı bilmiyorum ancak dediğim gibi seri çok sıcak ve samimi bir hava veriyor, animasyonu olsa çok tatlı olurdu diye düşünmedim değil. Fakat henüz animasyonu olmasa da ilerleyen zamanlarda Kalp Çarpıntısı'nın dizisi gelecek. Gördüğüm kadarıyla Charlie'yi oldukça benzer seçmişler, merakla bekliyor olacağım. 
Ayrıca en kısa zamanda üçüncü kitabı alıp daha detaylı olarak yorumlamayı planlıyorum, bu biraz daha genel izlenim yazısı gibi oldu. Bir sonraki yazıda Charlie ve Nick'in insanı kocaman gülümseten mesajlarından bahsediyor olacağım yani! Hatta Yabancı Yayınları'nın bu hızına bakılırsa çok geçmeden dördüncü cildi de elimizde tutuyor olacağız, gerçekten iyi bir iş çıkarmışlar her anlamda. Bence seri bir şansı hak ediyor.
Sizleri Nick'in Charlie'ye özel hazırladığı ve Yabancı Yayınları'nın da bizimle paylaştığı playlist'in derlemesiyle ve iki insanın birbirine duyduğu aşkın nefret, öfke ya da çatışmalar yerine dünyamıza yalnızca gökkuşağının renklerini getireceği güzel günlerin umuduyla bırakıyorum!










Yorumlar

  1. "Sizleri iki insanın birbirine duyduğu aşkın nefret, öfke ya da çatışmalar yerine dünyamıza yalnızca gökkuşağının renklerini getireceği güzel günlerin umuduyla bırakıyorum!"🥺🥺❤️❤️

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popular Posts

The Untamed Dizi Yorumu

Herkese merhaba! Yıl sonunu çok sevdiğim bir diziden bahsederek kapatmak ve herkese mutlu yıllar dilemek istedim. The Untamed bir süredir izlemek istediğim ancak bölüm sayısı fazla olduğu ve daha önce herhangi bir Çin yapımı izlemediğim için sürekli ertelediğim bir diziydi. Dizinin konusu hakkında hiçbir fikrim yoktu, sadece bir novel uyarlaması ve BL temalı olduğunu biliyordum. 50 bölüm gözümde çok büyüdüğü için sürekli erteledim ve itiraf etmek gerekirse Çince kulağıma önceden pek hoş gelmediği için ön yargılarım vardı. Fakat diziyi bitirdikten sonra rahatlıkla söyleyebilirim ki ön yargılarım aslında gereksizmiş. Diziye başlarken 50 bölümü gözünde büyüten ben, 10 bölümü izledikten sonra keşke dizi daha uzun olsaymış demeye başladım, hatta son bölümü izlerken 50 bölümlük birkaç sezon olmasını istedim ve bence daha uzun olsaymış da olurmuş çünkü Bulut Kovuğu'nda aldıkları eğitimi bile ayrı bir dizi olarak izleyebilirdim.  Diziyi hiç duymayanlar için kısaca konusundan bahsedeyim önc

The Flower of Evil Dizi Yorumu

Herkese merhaba, The Flower of Evil'ı yeni bitirdim ve bitirir bitirmez hemen yorumunu yazmak istedim çünkü inanılmaz iyiydi ve izlerken her bölümünden ayrı keyif aldım. Bilmeyenler için dizinin konusunu ve merak edenler için tanıtımını  aşağı bırakıyorum ve sonrasında spoiler içeren yorumuma geçiyorum. Dizi, karanlık geçmişini gizleyen ve başka birinin kimliği altında yaşayan bir adam ( Lee Joon-Gi ) ile o adamın (kocasının) peşine düşen bir dedektifin ( Moon Chae-Won ) etrafında dönmektedir. Öncelikle diziye başlama sebebim dizi hakkında okuduğum iyi yorumlar, Lee Joon-Gi'nin oyunculuğu ve dizideki kızıyla paylaştığı fotoğrafları görmem oldu. Başlarken çok yüksek beklentilerim yoktu fakat dizi daha ilk bölümünden bile merak uyandırdı ve beni içine çekmeyi başardı. Kore dizileri izlemeye karantina döneminde başladım ve açıkçası çok fazla ön yargım vardı, çoğu insan gibi ben de İngiliz ve Amerikan dizileri izlemeye alışık olduğumdan bir Kore dizisi izlemek hiç de cazip gelmiyor

Edgar Allan Poe - Bütün Şiirleri // Kitap Yorumu

 Herkese merhaba, Aslına bakılırsa bu yazıyı uzun bir süredir yazmayı planlıyor olduğum halde nasıl yazacağımı bir türlü tasarlayamadığım için erteliyordum. Şiir tutkunu olduğumu söyleyemem, fakat hoşuma giden şiirleri ve sevdiğim yazarların derlemelerini okumayı severim. Edgar Allan Poe kullandığı imgeler ve kafanızda çizdiği soyut resimlerle okumaktan keyif aldığım yazarlardan birisi. Bu nedenle daha kitabın kapağını açarken bile beni içine çeken dünyanın hoşuma gideceğinden emindim. Şiirler hakkındaki yorumuma geçmeden önce İthaki Yayınları'ndan çıkan derlemeyi okudum ve çevirisinin çok başarılı olduğunu söyleyemem açıkçası. Elbette çeviri yapmak, özellikle de şiir çevirisi yapmak oldukça zor bir iş, ama yine de çok daha iyi olabilirmiş diye düşünmeden edemedim. Neyse ki bir tarafta orijinal dil, diğer tarafta çeviri olacak şekilde basmışlar, bu yüzden de çok problem olmadı.  Şiirlerin hepsini eşit derecede sevdiğimi söyleyemem tabii ki, içlerinde hoşuma gitmeyen şiirler de oldu