Ana içeriğe atla

No.6 Anime Yorumu

Herkese merhaba!

No.6 çok kısa bir süre önce bir yerlerde tesadüf eseri görüp izlemeye karar verdiğim bir animeydi, birkaç yorum okuyup genel bir fikir edindiğim için iyi bir şeyler bekliyordum ama beklentilerimi aştı diyebilirim. Öncelikle anime bir kitaptan uyarlama ve aynı zamanda mangası da varmış. Animeyi bitirir bitirmez internette kitabın İngilizce çevirisini bulup başladım, bitirince bulabilirsem mangasını da okumak istiyorum çünkü anime yalnızca 11 bölüm ve kesinlikle konuyu tam anlamıyla aktarmak için yeterli değildi. Gayet başarılı olsa da çok şey havada kalmış ve detaylar üstünkörü geçilmiş, bu nedenle de olay örgüsünde zaman zaman boşluklar vardı. Böyle daha ilk paragraftan hatalara odaklanınca animeyi sevmemişim gibi anlaşılmasın diye belirteyim, eğer bir puan verecek olsam 10 üzerinden 8.5 verirdim. 1.5 puanı da yalnızca belirttiğim noktadan kırıyorum, onun dışında övgü dolu upuzun bir yazı sizi bekliyor!

Yoruma başlamadan önce kısaca konusundan bahsedeyim hemen. No.6, bir savaşın ardından inşa edilen sözde "ütopik" bir şehir, fakat aslında distopik bir şehir diyebiliriz kendisine çünkü dışarıdan bakıldığında rahatsız edici derecede sorunsuz ve durağan gözüken bu şehrin iç yüzeyi aslında hiç de öyle değil. Asıl olaylar ise Nezumi isminde bir kaçağın bir gün firar etmesiyle başlıyor, yaralanan Nezumi peşindekilerden kaçarken yaralanıyor ve şans eseri açık bir pencere ve pencerenin önünde duran bir çocuk görüyor. Gizlice içeri sızıyor ve o gün on ikinci yaş gününü kutlayan, kendi yaşlarındaki Shion'la tanışıyor. Shion, Nezumi'nin tam aksine iyi bir eğitim almış, No.6'nın öğretileriyle büyümüş seçkin bir çocuk. Fakat Nezumi'yi görünce her ne kadar çocuğun tavırlarındaki ve bakışlarındaki vahşilikten biraz ürperse de gizlice ona yardım ediyor ve hem kendiyle hem de bu zamana dek öğrendikleriyle taban tabana zıt olan bu çocuğa adını koyamadığı bir yakınlık hissediyor. 

Bu beklenmedik karşılaşmada çekinen tek taraf Shion değil elbette. Her ne kadar bir kaçak olsa ve dışarıdan bakıldığında tehlikeli görünse bile Nezumi de Shion'a güvenmekte güçlük çekiyor çünkü hayatı boyunca bir şeylerden ve insanlardan hep kaçmak zorunda kalmış. Bu nedenle de birinin kendisine karşılıksız yardım etmesi fikri önce ona imkansız geliyor, ancak Shion'un ona bir zarar vermeyeceğini anlayınca şaşırsa da gardını indiriyor. Shion, Nezumi'nin kaçak olduğunu öğrenmesine rağmen onu ele vermiyor, yaralarını tedavi edip karnını doyurduktan sonra ise ertesi sabah onu yerinde bulamıyor, yıllar sonra yolları tekrar kesişinceye dek birbirlerinden bir daha haber almıyorlar. Elbette Nezumi hiçbir zaman hayatında ilk kez kendisine karşılıksız yardım eden bu yabancıyı unutmuyor. Shion'un da bu yardımın ardından hayatı tepetaklak olduğu için onun da karşılaşmalarını unutması pek mümkün olmuyor.
Fakat her ne kadar tanışmalarının ardından sonra uzun süre birbirlerinden habersiz olsalar da bu tanışma Shion ve annesine pahalıya patlıyor. Evlerinde bir kaçağı barındırdığı öğrenildikten sonra annesi ve Shion ayrıcalıklı hayatlarıyla vedalaşmak zorunda kalıp sürgün ediliyorlar. Annesi bir fırın açıyor ve Shion da güvenlik kameralarını izlediği bir işte çalışmaya başlıyor, derken bir gün tanıklık etmemesi gereken bir olaya şahit olduktan sonra haksız suçlamalarla yüzleşen Shion hapis cezasına çarptırılıyor. Yıllar önce ölümden kurtardığı Nezumi bu kez onun yardımına koşuyor ve bir anda ikisinin de hayatları değişiyor. 
İşte bana göre tam da bu noktada anime yetersiz kalıyordu çünkü oluşturulan bu distopik evrenin ayrıntıları yeteri kadar sunulmamıştı, neden böyle geniş bir konuyu yirmişer dakikalık 11 bölüme sığdırmaya çalışmışlar anlamadım. Ama öte yandan bu kısacık sürede karakterin işlenişi ve karakter gelişiminin gösterilmesi çok başarılıydı. Nezumi ve Shion daha hikayenin başından itibaren yin ve yang gibi sembolize ediliyor. Nezumi, Shion'un içindeki arıyı çıkarıp onun hayatını bir kez daha kurtardıktan sonra Shion'un beyazlayan saçlarıyla bu benzerlik iyice belirgin hale getirilmiş özellikle. Tabii Nezumi'yle kaçmasının ardından Shion da bir kaçak hayatı yaşamaya başlıyor ve bir zamanlar saygı duyduğu No,6'nın sandığı kadar da masum olmadığını öğreniyor. Elbette bu noktada Nezumi'yle sık sık anlaşmazlığa düşüyorlar.
Nezumi hayatı boyunca hep diken üstünde yaşadığı için asabi, dışarıdan sert görünen, fakat içten içe merhametli birisi. Bu klişe tanımı çoğu yapımdan az çok biliyoruz, ancak bana kalırsa Nezumi çok iyi yazılmış bir karakterdi. Karakterin tavırları, düşünceleri, hatta saçları ve kıyafetleri bile uyum içindeydi. Son bölümlere doğru Nezumi'nin ailesinin yıllar önce orman yangınıyla birlikte yok edildiğini öğrenince No.6'ya duyduğu öfkeyi daha iyi anlıyoruz tabii, ama ondan sonraki karakter gelişimi ve değişen tutumları da oldukça iyi aktarılmıştı. Nezumi ilk başlarda No.6'yı yok etmekten başka bir şey düşünmeyen bir karakter; tek amacı ailesinin intikamını almak ve düzene dair her şeyden nefret ediyor. Hayatı boyunca birilerine yakınlık duymanın ve kaybedebileceği bir şeylere sahip olmanın onu zayıf kılacağı düşüncesini benimsemiş. Hatta bu sebeple Shion kendisine yaklaşmak isteyince bunu ısrarla reddediyor çünkü Shion'un kendisinin aksine No.6'yı önemsediğini görüyor ve bunun ileride onları karşı karşıya getireceğini, eninde sonunda düşman olacaklarını düşünüyor.
Nezumi'ye dair en sevdiğim detaylardan birisi de Hamlet oyununda Ophelia karakterini canlandırması oldu sanırım, oyunu daha bu dönem okul için okumuştum ve kafamda Ophelia'yı bir anime karakteri olarak canlandırabileceğimi hiç düşünmezdim... Aynı zamanda Nezumi'nin Ophelia'yı canlandırması biraz da gönderme gibiydi çünkü Hamlet'te Ophelia duyduğu aşk yüzünden aklını yitirip intihara kalkışan bir karakter. Nezumi de kendi dahil kimseyi önemsemezken Shion'a olan hisleri yüzünden direkt olarak intihara kalkışmasa dahi kendini onun için defalarca tehlikenin tam ortasına atıyor.
Tabii bir de Hamlet demişken oyunda Hamlet'e "Hamlet-sama" denmesinin beni birazcık güldürdüğünü söylemeden geçemeyeceğim, çok sevimliydi. Ayrıca sefalet içinde yaşasa da Nezumi'nin kitaplarla dolu odası benim hoşuma gitti, sık sık kitaplara atıfta bulunulması da güzeldi. Farelerden korksam da insanlara haber ulaştıran siyah faresi de çok tatlıydı. Nezumi ismi de zaten Japoncada "fare" anlamına geliyormuş. Kulağa garip gelse de karakter Nezumi gibi olduktan sonra adının bir önemi olmadığı konusunda hemfikiriz sanıyorum ki... Bunun yanında ilerleyen bölümlerde hikayeye bir fare daha dahil oluyor, Shion'un "Hamlet" adını koyduğu bu beyaz fare de Nezumi'nin siyah faresine karşılık Shion'u temsil ediyor gibiydi. 
Shion ise Nezumi'nin aksine daha sakin, kuralcı, duygusal ve temkinli bir tutum sergiliyor, tabii bunda büyüdüğü ortamın da etkisi büyük. Her zaman üçüncü bir seçenek bulmaya çalışıyor, elbette bu her zaman mümkün olmuyor, yine de Shion'un doğasında kesin yargılardan çok orta yolu bulma arzusu var. Ama ilk başlarda durum böyleyken son bölümlere doğru yin ve yang, siyah ve beyaz gibi birbirinden tamamen farklı olan bu ikili zamanla birbirlerine benzemeye başlıyorlar. İkisi de hikayenin başında onlardan beklemeyeceğimiz şeyler yapıyor, fakat bunlar ansızın olmadığı için sebeplerini görebiliyoruz. Hikayenin işlenişi biraz fazla kısa tutulsa da karakter gelişimi açısından göze batan bir nokta yoktu bana kalırsa. Bu noktaya biraz aşağıda ayrıntılı olarak değineceğim sonundan bahsederken. 
Aralarındaki ilişki çok güzel işlenmişti, bir 11 bölüm daha olsa sıkılmadan izlerdim kesinlikle, hatta çok daha iyi olurmuş bence. Tüm yaşamı boyunca kimseden karşılıksız bir iyilik görmemiş, önemsenmemiş ve sevilmemiş Nezumi, Shion'un kendisine duyduğu yakınlık, güven ve sevgiyle değişirken aynı zamanda zayıflık olarak gördüğü duygulardan kaçmamayı öğreniyor. Bana kalırsa bu kısım çok özeldi. Aynı şekilde Shion da Nezumi'den daha cesur olmayı, gerektiğinde daha gerçekçi davranmayı ve mantığını tamamen geri plana atmamayı öğreniyor. 
Birlikte dans ettikleri sahneye de bayıldım, o kadar güzeldi ki birkaç kez geriye alıp tekrar izledim. Nezumi'nin kendine güveni, Shion'un ürkek davranışları ama sonrasında ayak uydurmaya çalışması, aynı zamanda da büyülenmesi çok sevimliydi. 
Safu'nun kaçırılması üzerine Shion'un onu kurtarmak için kendi başına hareket etmeye karar verdikten sonra Nezumi'ye "iyi geceler" öpücüğü verdiğini söyleyerek aslında veda ettiği sahne de bir diğer favorim galiba, her ne kadar aşırı üzülmüş olsam da... Sonrasında tabii ki Nezumi gerçeği hemen fark ettiğinde Shion'a sert çıkışıyor çünkü yalan söylemenin karşısındaki kişinin zekasını hafife almak, onu aptal yerine koymak olduğunu biliyor. Animede görmesek de mangasında öfkelendikten sonra Nezumi'nin ağladığı bir sahne varmış, sanırım animede kaldıramayacağımızı düşünmüş olmalılar ki çıkarılmıştı... Elbette Shion planladığı şekilde bu göreve de tek başına gidemiyor çünkü Nezumi bir zamanlar kendisi için ilk kez karşılıksız bir iyilik yapmış olan insanı tek başına tehlikenin içine gönderebilecek birisi değil...
Bunun dışında pek yan karakter yoktu. Shion'un annesine çok üzüldüm; oğlunu kaybetmesi, umutsuzca sürekli ondan haber beklemesi, nerede olduğunu bilmediği için yardım edememesi ve çaresizliği çok iç burkucuydu. Çoğu kişinin aksine Safu karakterine ise olumlu veya olumsuz bir his beslemedim, ikisinin arasına giremeyeceği çok belliydi zaten. Yüzeysel bir karakterdi, daha iyi işlenebilirdi bence. Yan karakterlerden bahse değer olanı kesinlikle Inukashi'ydi. Sonradan yorumlarda gördüğüm kadarıyla non-binary bir karaktermiş ve hikayesi çok güzel işlenmişti. Köpekler tarafından büyütüldüğü için onları ailesi olarak görmesi, hatta onu büyüten köpeği annesi yerine koyması çok hüzünlü olsa da karakterin davranışlarını ve motivasyonlarını tamamlıyordu. Bir yandan yardımsever olsa da öte yandan hayata kesin bir bağlılık duyması ve gerektiğinde çekip gitmesi gerçekçiydi. Bir de aynı şekilde hep birlikte kurdukları planda Nezumi'nin olayın ciddiyetini pek idrak edemeyip geç davranması ve bu nedenle de Inukashi'nin zor durumda kalması her ne kadar hoş olmasa da yine iki karakterle de tutarlıydı. 
Nezumi'nin yaptığı ne kadar yanlış olsa da muhtemelen yaptığının hatalı olduğunu idrak bile edemedi çünkü o kadar derin düşünebilen bir karakter değil. Biraz geç ortaya çıktığında Inukashi'yi zor durumda bırakması onun için kolayca tolere edilebilecek bir ayrıntıydı. Çünkü Nezumi kendisi de dahil olmak üzere etrafındaki kimseyi pek de fazla önemsemeyen bir karakter, söz konusu Shion olunca işler birazcık değişiyor tabii ama yine de ince düşünebilen birisi değil. Bir de buldukları bebeği Inukashi'nin sahiplenmesini isterdim nedense, tabii böyle bir sorumluluğun altına girmezdi muhtemelen, bu yüzden de bebek en son Shion'la kaldı.
Sonundan bahsetmek gerekirse animenin başında Nezumi, Shion'un No.6'ya beslediği sempatinin ikisini karşı karşıya getireceğini düşünürken son bölümde iki tarafın da düşünceleri fazlasıyla değişmişti ve bence bu çok iyi işlenmiş bir detaydı. İlk başta Shion, Nezumi'nin keskin sınırlarını görünce şaşırıyor çünkü Nezumi için hayat siyah ve beyaz gibi çizgilerden ibaret. Bu nedenle de her ne kadar No.6'yı tamamen yok etmek yıllar önce kendi ailesinin ve yaşadığı yerin herkesle birlikte yok edilmesinden pek farklı olmasa da intikamını böyle almak istiyor çünkü başka bir yol göremiyor. Öte yandan Shion No.6'dan bir intikam alınacaksa bile bunun duvarı yıkarak mümkün olabileceğini düşünüyor, insanların tümüne birden zarar vermek istemiyor. Ancak son bölümlere doğru Shion müthiş bir dönüşüm geçiriyor, Nezumi'yi de hayretler içinde bırakarak önüne geleni yıkmaya ve sarsılmadan ilerlemeye başlıyor. Fakat Nezumi bu duruma çok içerliyor çünkü Shion'un merhametsiz bir katil olmasını ve onu kendi dünyasına sürüklemeyi istemiyor.
Bu açıdan Shion'un Nezumi'yi hedef alan askeri öldürdüğü sahne çok önemliydi. Shion'un gerektiğinde sınırlarının ne kadar ötesine çıkabileceğini gösterirken aynı zamanda Nezumi'nin baştaki keskin çizgilerinden vazgeçtiğini işaret ediyordu. Sonrasında Shion'un kendisi yüzünden yaşadığı değişimi gören Nezumi'nin bir anda dağılarak hüngür hüngür ağlaması da çok hüzünlüydü. Birbirlerini iyi anlamda çok değiştirdiler, bunu izlemesi çok keyifliydi.
En sonunda herkesin kendi yoluna gitmesi beni de biraz üzdü tabii, yine de en azından ikisi de hayatta olduğu için sevindim çünkü son ana dek Shion'un öldüğünü düşündürdüler izleyiciye. Bir an Nezumi'nin Shion'un ruhunu serbest bırakan şarkıyı söyledikten sonra biteceğini düşünmüştüm. Sonu hem biraz açık uçlu hem de bir yandan da tatmin ediciydi fikrimce. Tabii No.6'ya ilişkin detayları saymazsak... Dediğim gibi anime o açıdan çok yetersizdi. Kitabını bitirdikten sonra daha net bir fikrim olur belki. Son sahnede Shion'un annesinin Shion'un adını bağırarak koşması çok etkileyiciydi bence. Her ne kadar Nezumi ve Shion kendi yollarına gitseler de sonradan tekrar buluşacak gibilerdi. 
Sadece ikisinin de tüm olanlardan sonra biraz zaman ihtiyaçları varmış gibi görünüyordu. Shion zaten daha öncesinde tamamen Nezumi'nin yanında yaşama fikrine sıcak bakıyordu, elbette bundan önce kendi hayatını düzene sokmak için bir süre ayrılması çok da şaşılacak bir şey değildi. Üzülmedim diyemem, fakat dediğim gibi ben son sahneyi daha olumlu görmeye çalıştım yalnızca. 
Genel olarak değerlendirmem gerekirse bence No.6 kesinlikle izlemeye değer bir animeydi. Çizimleri zaten çok güzel, hem distopik evrenin hem de doğanın tasvirine bayıldım özellikle. Bunun yanında hikayesi gerçekten çok sağlam, 11 bölüm böyle bir hikaye için çok kısa kalsa da iyi toparlamışlar eksiklikler dışında. Hikaye aynı zamanda çok iyi aktarılmış, özellikle de insanların toplanıp bir kamyonun arkasından çöp gibi döküldüğü sahne çok çarpıcıydı mesela. Hem distopik yanı hem de duygusal tarafı izleyiciye iyi yansıtılmıştı. Karakterler hakkında saatlerce konuşabilirim, sırf Nezumi'nin saçı ve tarzı hakkında bile ayrı paragraf yazabilirim hatta... Bunun yanı sıra konular birbirinin önüne geçmiyordu, mesela bilim kurgu seven insanlar da daha dramatik ve romantik şeylerden hoşlananlar da animeyi sıkılmadan izleyebilir bence. Ne aralarındaki ilişkiyi çok ön plana atıp boğucu yapmışlar ne de yalnızca bilim kurgu kısmına odaklanarak izleyiciyi bunaltmışlar, dengeyi çok iyi ayarlamışlar sahiden de.
Son olarak kapanışı yaparken animeye dair en sevdiğim detaylardan birinden, bölüm sonu şarkısından bahsederek yorumu bitirmek istiyorum. Bana göre animeyi bu kadar güzel yapan şeylerden biri de "Rokutousei No Yoru" isimli şarkıydı. Genelde bölüm bitince direkt diğer bölüme geçerim, ama No.6 izlerken istisnasız her bölümün sonunda şarkı bitene dek bekledim. Hem hikayeyi çok iyi tamamlıyordu hem de büyülü bir atmosfer yaratıyordu, bölüm sonlarının bu kadar etkili olmasının en büyük nedeni de bana kalırsa çok iyi seçilen bu şarkıydı. Böyle güzel bir şarkıyla tanışmamı sağladığı için de No.6'nın yeri bende hep ayrı olacak. Hatta o kadar çok dinledim ki sonunda dayanamayıp çevirdim, böylece uzun süredir aklımda olan şarkı çevirileri yaptığım bir YouTube kanalı açma fikrini gerçekleştirmiş oldum. 
Videoyu hemen aşağı bırakarak yorumu sonlandırıyorum. Umarım şarkı da çeviri de hoşunuza gider! 










Yorumlar

Yorum Gönder

Popular Posts

The Untamed Dizi Yorumu

Herkese merhaba! Yıl sonunu çok sevdiğim bir diziden bahsederek kapatmak ve herkese mutlu yıllar dilemek istedim. The Untamed bir süredir izlemek istediğim ancak bölüm sayısı fazla olduğu ve daha önce herhangi bir Çin yapımı izlemediğim için sürekli ertelediğim bir diziydi. Dizinin konusu hakkında hiçbir fikrim yoktu, sadece bir novel uyarlaması ve BL temalı olduğunu biliyordum. 50 bölüm gözümde çok büyüdüğü için sürekli erteledim ve itiraf etmek gerekirse Çince kulağıma önceden pek hoş gelmediği için ön yargılarım vardı. Fakat diziyi bitirdikten sonra rahatlıkla söyleyebilirim ki ön yargılarım aslında gereksizmiş. Diziye başlarken 50 bölümü gözünde büyüten ben, 10 bölümü izledikten sonra keşke dizi daha uzun olsaymış demeye başladım, hatta son bölümü izlerken 50 bölümlük birkaç sezon olmasını istedim ve bence daha uzun olsaymış da olurmuş çünkü Bulut Kovuğu'nda aldıkları eğitimi bile ayrı bir dizi olarak izleyebilirdim.  Diziyi hiç duymayanlar için kısaca konusundan bahsedeyim önc

The Flower of Evil Dizi Yorumu

Herkese merhaba, The Flower of Evil'ı yeni bitirdim ve bitirir bitirmez hemen yorumunu yazmak istedim çünkü inanılmaz iyiydi ve izlerken her bölümünden ayrı keyif aldım. Bilmeyenler için dizinin konusunu ve merak edenler için tanıtımını  aşağı bırakıyorum ve sonrasında spoiler içeren yorumuma geçiyorum. Dizi, karanlık geçmişini gizleyen ve başka birinin kimliği altında yaşayan bir adam ( Lee Joon-Gi ) ile o adamın (kocasının) peşine düşen bir dedektifin ( Moon Chae-Won ) etrafında dönmektedir. Öncelikle diziye başlama sebebim dizi hakkında okuduğum iyi yorumlar, Lee Joon-Gi'nin oyunculuğu ve dizideki kızıyla paylaştığı fotoğrafları görmem oldu. Başlarken çok yüksek beklentilerim yoktu fakat dizi daha ilk bölümünden bile merak uyandırdı ve beni içine çekmeyi başardı. Kore dizileri izlemeye karantina döneminde başladım ve açıkçası çok fazla ön yargım vardı, çoğu insan gibi ben de İngiliz ve Amerikan dizileri izlemeye alışık olduğumdan bir Kore dizisi izlemek hiç de cazip gelmiyor

Edgar Allan Poe - Bütün Şiirleri // Kitap Yorumu

 Herkese merhaba, Aslına bakılırsa bu yazıyı uzun bir süredir yazmayı planlıyor olduğum halde nasıl yazacağımı bir türlü tasarlayamadığım için erteliyordum. Şiir tutkunu olduğumu söyleyemem, fakat hoşuma giden şiirleri ve sevdiğim yazarların derlemelerini okumayı severim. Edgar Allan Poe kullandığı imgeler ve kafanızda çizdiği soyut resimlerle okumaktan keyif aldığım yazarlardan birisi. Bu nedenle daha kitabın kapağını açarken bile beni içine çeken dünyanın hoşuma gideceğinden emindim. Şiirler hakkındaki yorumuma geçmeden önce İthaki Yayınları'ndan çıkan derlemeyi okudum ve çevirisinin çok başarılı olduğunu söyleyemem açıkçası. Elbette çeviri yapmak, özellikle de şiir çevirisi yapmak oldukça zor bir iş, ama yine de çok daha iyi olabilirmiş diye düşünmeden edemedim. Neyse ki bir tarafta orijinal dil, diğer tarafta çeviri olacak şekilde basmışlar, bu yüzden de çok problem olmadı.  Şiirlerin hepsini eşit derecede sevdiğimi söyleyemem tabii ki, içlerinde hoşuma gitmeyen şiirler de oldu