Ana içeriğe atla

Douluo Continent Dizi Yorumu

 Herkese merhaba!

Douluo Continent için ilk inceleme yazısını yazdıktan sonra finali izleyip yorumunu bitirmeyi iple çekiyordum, birkaç gün önce bitirmiş olsam da okul yüzünden bazen zaman bulmakta zorlandığım için direkt yazamadım. Öncelikle inceleme yazısında değindiğim için ilk bölümlere ve konusuna fazla değinmeyeceğim, bunun yerine dizinin beğendiğim ve beğenmediğim yönlerini sıralamaya çalışacağım. 

Detaylı yoruma geçmeden önce genel bir değerlendirme yapmam gerekirse Douluo Continent benim için ortalamanın üzerinde bir diziydi, ancak birçok açıdan başarılı bulsam da "bir şeyler eksik" dedirten yerler oldu, bu sebeple de diziye baştan sona bayıldım diyemeyeceğim. Fakat sizi keyifli zaman geçirmenizi sağlayan büyülü bir atmosfere sokuyor ve bölümler de 37-38 dakika civarında olduğu için sıkılmıyorsunuz.

Dizinin en çok beğendiğim yönlerinden birisi ilk bölümleri oldu açıkçası, özellikle birinci bölümü o kadar sevdim ki diziden bağımsız bir şekilde birkaç kez daha izleyebilirim sanırım. Çekimleri, atmosferi, müzikleri, Tang San ve babasının yaşadığı küçük ev, evin dışındaki orman, kıyafetleri ve konunun daha ilk bölümden sizi içine çekmesi çok başarılıydı. 

Bu açıdan ilk bölümleri dizinin geri kalanına kıyasla daha çok sevdim. Hiçbir şey bilmeden kalbindeki güce güvenerek evinden ayrılan ve babasını hayal kırıklığına uğratmamak için çabalayan Tang San'ı çok iyi yansıtmışlar. Tabii bunda karakterin iyi yazılmış olması kadar Xiao Zhan'ın rolüne tam oturan oyunculuğunun da çok büyük payı var. Hem ilk başlardaki nazik, cesur fakat biraz da çekingen çocuğu, hem de sonrasında dönüştüğü kendi ayaklarının üzerinde durabilen korkusuz ve fedakar adamı bize çok iyi sunmuş.



Elbette oyunculuk demişken genel anlamda casting de son derece başarılı olmuş, dizinin en öne çıkan yönlerinden birisi de bu bana kalırsa. Oyuncuların hepsi karakterlerine tam oturmuş ve hiçbiri bana "keşke başkası oynasaydı" dedirtmedi. Bir kesim tarafından çokça eleştirilse de Xiao Wu'yu oynayan Xuan Yi'nin oyunculuğunu da kötü bulmadım, Xiao Wu'nun farklı havasını, çocuksuluğunu ve cesaretini iyi taşımış. İlk bölümlerdeki abartılı hareketlerini görünce karaktere ısınamayacağımı düşünsem de birkaç bölüm sonra hem karakteri hem de Tang San'la aralarındaki uyumu çok sevdim. Tabii Tang San ve Xiao Wu'dan konu açılmışken kırk bölümün son beş dakikasına kadar birbirlerine hissettiklerini asla fark etmemeleri, diğerlerinin imalarını bile anlamamaları izlerken bazı noktalarda baygınlık geçirmeme neden olmadı değil; ama belki de aralarındaki aşk hikayesinin konunun önüne geçmemesi bazı açılardan iyi olmuştur.


Konunun işlenişine geçmeden önce oyunculardan ve karakterlerden biraz daha bahsetmek istiyorum. İlk incelemede de bahsettiğim gibi asıl adını (Yu Xiao Gang) fazla duymadığımız ustayı da çok sevdim, hatta dizideki favori karakterim olduğunu söylersem abartmış olmam sanırım. Disiplinli ve dürüst biri olduğu kadar aynı zamanda esprili ve bireysel sahnelerinde bile izleyiciyi hiç sıkmayan bir karakterdi. Ayrıca daha iyi bir oyuncu seçemezlermiş, bunu belirtmezsem olmaz. Sonradan gelen karakterler arasında da beni sürekli güldürmesiyle en sevdiklerimden biri Ou Si Ke oldu kesinlikle. Aşırı komik bir tipleme olmuş, hem gereksiz abartılı tepkileriyle, hem de kendini sürekli bir şekilde utanç verici durumlara sokmasıyla izlerken sizi epey eğlendiriyor.

Kadın karakterlerin arasındaki diyalogları ve dinamikleri de beğendim, herhangi bir şekilde kaos yaratmaya çalışmamışlar, bunun yerine hepsi birbirinden çok farklı kişilikler olsa da birbirlerine destek oluyorlar ve dostlukları sizi gülümsetiyor. Ayakları yere basan güçlü bir karakter olmasıyla Zhu Zhuqing'i, şımarık tavırları beni hiç rahatsız etmeyen, hatta tam tersi asıl kişiliğini bozmadan geçirdiği gerçekçi karakter dönüşümüyle daha olgun birisi haline gelen Ning Rongrong'u da çok sevdim. Hatta kadın karakterler arasından favorim Ning Rongrong oldu diyebilirim, dönüştüğü nazik ve güçlü kadını çok iyi yansıtmışlardı.

Ayrıca grubun abisi rolünü üstlenen Dai Mu Bai ve aralarında küçük kardeşleri gibi kalan Ma Hong Jun da başarılıydı. Dediğim gibi oyunculukların hiçbiri gözüme batmadı, fakat karakterlerin iyi ve tutarlı oluşturulmuş olması da bunda bir etkendi. Motivasyonları ve hikayeleri iyi olmayan karakterleri yalnızca oyuncunun çabasıyla izleyiciye aktarabilmek çok zor, hatta çoğunlukla başarısız sonuçlanan bir şey zaten.



Dizinin en başarılı bulduğum yönlerinden ikincisi de tam olarak bu karakter dönüşümüydü aslına bakılırsa. Dizinin son bölümlerinde de tüm karakterlerin başından sonuna geldiği nokta ve nasıl daha güçlü kişiliklere dönüştükleri açık bir şekilde vurgulanıyor. Yedi kişinin hepsi ekip ruhunu bozmadan kendi bireysel yolculuklarını da tamamlıyor ve yolun sonunda hepsi kendilerinin daha iyi versiyonlarına dönüşüyorlar. İlk başlarda tereddüt ettikleri, eksik oldukları ve geliştirmeleri gereken yönleri konusunda çok fazla yol kat ediyorlar. Üstelik biz bu dönüşümü yalnızca iki başrolde değil hepsinde görebiliyoruz, aralarındaki arkadaşlık bağı güçlenirken kendilerine duydukları güven de artıyor ve kendi karakterlerine de yakınlaşıyorlar. Bu gelişim öyle tek bir bölümde ani bir olayla olmadığı için izlerken siz de yavaş yavaş değişimlerine tanık oluyorsunuz, karakterlerin motivasyonlarının altı boş bırakılmamış.
Dizinin eksik bulduğum kısımlarına  geçmeden önce son olarak dizide kullanılan efektlerden bahsetmek istiyorum. Çoğu kişinin de hemfikir olduğu üzere prodüksiyonda parayı kısmamışlar; CGI, özellikle de bir Çin dizisine göre gerçekten çok iyiydi. Tabii arada Dai Mu Bai'in pençeleri gibi ufak tefek beni güldüren şeyler olmadı değil, ama genel itibariyle efektler başarılı ve gerçekçiydi. Tang San'ın mor iblis gözleri, Türkçe adından tam emin olmadığım mavi gümüş bitkisi ve ışık efektleri en iyi olanlarındandı. 
Diziyi övdükten sonra yorumu bitirmeden önce eksi yönlerine de değineceğim. Benim için bunlardan bariz bir şekilde en çok göze çarpanı dizide kullanılan müziklerin iyi ayarlanmamış olmasıydı. İlk inceleme yazımda dizinin müziklerinin çok iyi olduğundan bahsetmiştim ve bu fikrim hala geçerli, ortaya çok detaylı bir ost koymamışlar, ancak kullanılanların hepsi güzel ve diziyle bütünleşen müziklerdi. Fakat kesinlikle müzikleri ve şarkıları çoğu zaman doğru yerde çalmayı başaramamışlar, bölüm içinde o kadar fazla müzik kullanılıyor ki bir süre sonra klip izlediğinizi düşünmeye başlıyorsunuz. 

Ayrıca alakalı alakasız her yerde, mesela normal bir şekilde sıradan bir şekilde konuştukları veya yürüdükleri zamanda o atmosfere hiç uymayan bir müzik giriyor araya. Kavga ettikleri sahnelerde, gerginlik olduğunda ya da ortalık kızıştığında da ya hiç olmayan bir müzik seçiyorlar ya da yanlış anda çalmaya başlıyorlar. Bir anda müzik kesiliyor veya sonraki sahneye kadar uyumsuz bir şekilde uzuyor. Bugüne kadar sanırım bu konuda ilk dikkatimi çeken dizi Douluo Continent oldu, normalde dizilerde kullanılan müzikleri beğenirim, beğenmediklerimde de müziğin yetersiz kullanıldığından yakınırım. Ama ilk kez alakalı alakasız her yerde araya bir müzik sıkıştıran, yanlış sahnelerde ısrarla atmosfere uymayacak şarkıları seçen bir dizi görüyorum. Ayarlamayı kim yaptıysa çok kötü bir iş çıkarmış ortaya ve bir dizide ses en önemli unsurlardan birisi olduğu için vurucu olması gereken sahnelerin etkisini de düşürmüş. En absürt bulduğum da çok normal bir konuşmalarının veya yürüyüşlerin ortasında araya giren ilgisiz melodilerdi, bir süre sonra gerçekten gülerek izlemeye başladım o kısımları.
Bana göre dizinin bir diğer sınıfta kaldığı nokta da esas hikayenin işlenişiydi; ilk bölümler ve son bölümler dışında arada kalan kısımda eksik bir şeyler var, hikaye daha başarılı bir şekilde ele alınıp izleyiciye aktarılabilirmiş. Bölüm uzunluklarının kısa olması benim açımdan iyi bir şeydi, ancak bazı bölümlerin başından sonuna elle tutulur hiçbir şey olmamış gibi hissettirdi ve ana hikayenin kilit noktaları dışında merak uyandırma konusunda eksikleri vardı. Bazı detayları üstünkörü vermişlerdi ve son ana kadar çoğu şey açığa çıkmadı, merak uyandıracak unsurların işlenişi düzensiz ve dağınıktı. Ben hikayenin derin ve izleyiciyi içine çeken şekilde işlenmemiş olduğunu düşünüyorum, çok düz bir şekilde ilerleyip son anda çok fazla şey çıkardılar ve bu nedenle de izleyici olarak ben acele ve geçiştirilmiş olduğunu düşündüm. Ana karakterler dışındaki kötülerin motivasyonları, karakter derinlikleri çok zayıftı ve hikayenin geneline katkıları çok yetersizdi. Kötü karakterleri izlerken sıkıldım çünkü tam olarak neyi hedeflediklerini ve neden bu kadar uğraştıklarını göremedim, bu da ana konunun dizinin geneline iyi yayılmamış olmasındandı.

Bir de ikinci sezon konusunda gördüğüm kadarıyla farklı yorumlar mevcut ve tabii uyarlama bir dizi olduğu için meraklıları kitabı okuyabilir, ama dizi çok açık uçlu ve kritik bir noktada bitti. Devamı gelmeyecekse kitabı okumamış ve okumayacak birinin kafasında bir sürü soru işaretleri bırakacağı kesin. 
Yine de eksik yönlerine rağmen Douluo Continent başından sonuna kadar her gün takip ettiğim ve birkaç sıkıcı bölüm dışında genel anlamda keyifle izlediğim bir dizi oldu. Tekrar izlemek isteyeceklerim arasında olmamasına rağmen ikinci sezon gelirse büyük ihtimalle takip ederim.





Yorumlar

  1. Dönmüşsün🥳🥰❤ Yine her zamanki gibi çok güzel bir yazı olmuş. Normalde uzun blog yazılarını okumaktan pek hoşlanmayan biriyim hatta uzunluğuna bakarak okumadığım bir sürü blog yazısı var ama senin yazılarını okumaktan çok keyif alıyorum ve hiç sıkılmıyorum. Benim için çok kaliteli bir zaman. oluyor. Yazı adeta akıp gidiyor. Bu güzel yazı için çok teşekkürler bir sonraki yazını okumayı dört gözle bekliyorum😻😻

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popular Posts

The Untamed Dizi Yorumu

Herkese merhaba! Yıl sonunu çok sevdiğim bir diziden bahsederek kapatmak ve herkese mutlu yıllar dilemek istedim. The Untamed bir süredir izlemek istediğim ancak bölüm sayısı fazla olduğu ve daha önce herhangi bir Çin yapımı izlemediğim için sürekli ertelediğim bir diziydi. Dizinin konusu hakkında hiçbir fikrim yoktu, sadece bir novel uyarlaması ve BL temalı olduğunu biliyordum. 50 bölüm gözümde çok büyüdüğü için sürekli erteledim ve itiraf etmek gerekirse Çince kulağıma önceden pek hoş gelmediği için ön yargılarım vardı. Fakat diziyi bitirdikten sonra rahatlıkla söyleyebilirim ki ön yargılarım aslında gereksizmiş. Diziye başlarken 50 bölümü gözünde büyüten ben, 10 bölümü izledikten sonra keşke dizi daha uzun olsaymış demeye başladım, hatta son bölümü izlerken 50 bölümlük birkaç sezon olmasını istedim ve bence daha uzun olsaymış da olurmuş çünkü Bulut Kovuğu'nda aldıkları eğitimi bile ayrı bir dizi olarak izleyebilirdim.  Diziyi hiç duymayanlar için kısaca konusundan bahsedeyim önc

The Flower of Evil Dizi Yorumu

Herkese merhaba, The Flower of Evil'ı yeni bitirdim ve bitirir bitirmez hemen yorumunu yazmak istedim çünkü inanılmaz iyiydi ve izlerken her bölümünden ayrı keyif aldım. Bilmeyenler için dizinin konusunu ve merak edenler için tanıtımını  aşağı bırakıyorum ve sonrasında spoiler içeren yorumuma geçiyorum. Dizi, karanlık geçmişini gizleyen ve başka birinin kimliği altında yaşayan bir adam ( Lee Joon-Gi ) ile o adamın (kocasının) peşine düşen bir dedektifin ( Moon Chae-Won ) etrafında dönmektedir. Öncelikle diziye başlama sebebim dizi hakkında okuduğum iyi yorumlar, Lee Joon-Gi'nin oyunculuğu ve dizideki kızıyla paylaştığı fotoğrafları görmem oldu. Başlarken çok yüksek beklentilerim yoktu fakat dizi daha ilk bölümünden bile merak uyandırdı ve beni içine çekmeyi başardı. Kore dizileri izlemeye karantina döneminde başladım ve açıkçası çok fazla ön yargım vardı, çoğu insan gibi ben de İngiliz ve Amerikan dizileri izlemeye alışık olduğumdan bir Kore dizisi izlemek hiç de cazip gelmiyor

Edgar Allan Poe - Bütün Şiirleri // Kitap Yorumu

 Herkese merhaba, Aslına bakılırsa bu yazıyı uzun bir süredir yazmayı planlıyor olduğum halde nasıl yazacağımı bir türlü tasarlayamadığım için erteliyordum. Şiir tutkunu olduğumu söyleyemem, fakat hoşuma giden şiirleri ve sevdiğim yazarların derlemelerini okumayı severim. Edgar Allan Poe kullandığı imgeler ve kafanızda çizdiği soyut resimlerle okumaktan keyif aldığım yazarlardan birisi. Bu nedenle daha kitabın kapağını açarken bile beni içine çeken dünyanın hoşuma gideceğinden emindim. Şiirler hakkındaki yorumuma geçmeden önce İthaki Yayınları'ndan çıkan derlemeyi okudum ve çevirisinin çok başarılı olduğunu söyleyemem açıkçası. Elbette çeviri yapmak, özellikle de şiir çevirisi yapmak oldukça zor bir iş, ama yine de çok daha iyi olabilirmiş diye düşünmeden edemedim. Neyse ki bir tarafta orijinal dil, diğer tarafta çeviri olacak şekilde basmışlar, bu yüzden de çok problem olmadı.  Şiirlerin hepsini eşit derecede sevdiğimi söyleyemem tabii ki, içlerinde hoşuma gitmeyen şiirler de oldu