Ana içeriğe atla

Taylor Swift - Folklore Albüm Yorumu

 Herkese merhaba!

Bugün çıktığı andan itibaren yorumunu yapmak için sabırsızlandığım Folklore albümü hakkında yazacağım. Öncelikle elbette Taylor Swift herhangi bir promo yapmadan pat diye yeni albüm hakkında paylaşım yapmaya başladığında ben de çok şaşırdım ama onun kadar başarılı bir söz yazarı ve sanatçının karantina gibi uzun bir dönemde boş oturmasını da beklemiyordum tabii, bu yüzden çok büyük bir sürpriz olmadı. Albümün konsept fotoğraflarını ilk gördüğüm andan itibaren beklentilerim çok yüksekti çünkü Taylor Swift yıllardır çok severek dinlediğim bir sanatçı, indie tarzında duran albüm temasını görünce de epey heyecanlandım. Dinlediğim ilk andan itibaren lyric videolarının güzelliğinden şarkı sözlerine kadar albümle ilgili hoşuma giden birçok şey oldu, tam yazın bitiminde ve sonbaharda kazak havası geldiğinde dinlenecek tarzda bir albüm olmuş ve yazmak için bu kadar beklediğime de memnunum çünkü albüm üzerine bir şeyler söylemek için birçok kez baştan dinlemem gerekti. 

Folklore her yönüyle sizi içine çeken, büyüleyici bir albüm ama tabii bunu her kitle için söylemek mümkün değil, zaten popüler kültür ve listeler için hazırlanmadığı da albüm çıkmadan önce promo yapılmamasından bile belli. Taylor Swift bu albümde yaşının getirdiği olgunluğu, gelişen söz yazarlığını ve kendi iç dünyasını yansıtmış, eğer soğuk havalarda kazağınızı giyip elinizde sıcak bir fincanla cam kenarında oturmayı sevenlerdenseniz bayılacağınıza eminim. 

Öncelikle albümün açılış şarkısıyla başlamadan önce belirtmeden geçemeyeceğim ki Taylor Swift'in söz yazarlığına övgü dolu bir yorum olacak, kullandığı farklı kelimelerden başarılı hikaye anlatıcılığına kadar her şeyiyle gerçekten çok iyi bir yazar olduğunu düşünüyorum çünkü. Bu nedenle Folklore albümünü dinlemek benim için iyi bir şiir kitabı okumak gibiydi aynı zamanda.

1) the 1: Bence the 1 albüm açılış parçası olarak iyi bir seçim olmuş, daha ilk saniyeden bile sizi bekleyen sakin atmosferi hissedebiliyorsunuz. Ayrıca yorumumda sıklıkla lyric videolarından da bahsedeceğim çünkü albümle ilgili favori detaylarımdan oldu. The 1 için seçilen temadan dolayı mı bilmiyorum ama sonbaharda gölün kenarında oturup suyun üzerinde yüzen sonbahar yapraklarını izliyormuşum hissi verdi bana bu şarkı, albümdeki favorilerimden olmasa da sözlerini ve melodisini oldukça beğendim. Bir ayrılıktan ve pişmanlıklardan bahsediyor ve dinlerken bile o burukluğu hissedebiliyorsunuz, ama aynı zamanda "eğer yara almazsan (kanamazsan) asla büyüyemezsin" şeklinde bir gönderme de yapıyor, bu nedenle daha olgun bir havası da var şarkının. Taylor Swift'in artık 30lu yaşlarda olgun bir kadın olduğunu şarkıyı dinlerken söz yazarlığında daha ilk şarkıdan görebiliyorsunuz. Özellikle medyanın Taylor Swift'e yapıştırdığı "ayrılıklardan sonra çıldıran kadın" imajına gülüyormuş gibi hissettim şarkıda, çünkü karşımızda pişmanlıklarını kabullenen ve üzüntüsünü kucaklayan bir kadın var. 

2) cardigan: Albümün single'ı ve favorilerimden biri. Klibi sade ama başarılı olmuş, yansıttığı estetiğe ve zorluklarla mücadele ederken müziğine tutunan kadın imajına bayıldım. Taylor Swift gerçekten yaşadığı olayları sanatsal şekilde resmetmeyi çok iyi başarıyor, fakat bunun yanı sıra "cardigan" melodisi ve sözleriyle de çok iyi bir şarkı. Piyanoyla başlıyor ve şarkı giderek yükseliyor, şarkının başında vintage tişörtü, yeni telefonu ve kaldırımda takırdayan topuklu ayakkabılarıyla bir genç kız resmediliyor. Şarkı ilerlemeye devam ettikçe değersiz olduğunu (birinin yatağının altına atılmış eski bir hırka gibi) hissederken biri tarafından özel hissettirilen ve sonra kalbi kırılan bir genç kızın hikayesine tanıklık ediyoruz. Lyric videosundaki dalgaları da çok sevdim, özellikle de şarkının son kısımlarında "bana geri döneceğini biliyorum" derken kıyıya yaklaşan ve geri çekilen dalgalar da çok hoşuma gitti. "Gençken hiçbir şey bilmediğini farz ediyorlar" diye başlayıp "ben gençken her şeyi biliyordum" şeklinde devam etmesi sevdiğim diğer bir detaydı. "Yaralarımın etrafına yıldızlar çizdin ama şimdi kanıyorum" sözü bence fazlasıyla dürüst ve kalp kırıklığını çok iyi anlatan bir metafor olmuş, şarkının sonu değiştiremeyeceğini kabullendikten sonra hayal kırıklıklarını ve zayıf umudu yansıtan havası çok başarılı işlenmiş. 

3) the last great american dynasty: Albümdeki bir diğer favorim... Cardigan'ın hüzünlü havasından sonra duyduğunuz ilk anda bile modunuzu hemen değiştiren bir şarkı, cardigan'ın sonundaki havayı çok bozmayacak daha sakin bir melodiyle başlayıp yükseliyor. Şarkıyı dinlemek bende tatlı bir romantik komedi izliyormuşum etkisi yarattı, resmedilen "kasabanın delisi" kadın imajı yaklaşık dört dakika boyunca gülümsememe neden oldu. Albümdeki neşeli şarkılardan birisi, sevimli melodisi ve her şeyi mahveden ama bundan keyif alan, komşusuyla kavga ettikten sonra köpeğini çalıp yeşile boyayan, kasabanın en gürültülü ve çılgın kadınının hikayesini dinliyoruz. Şarkı bana mor bir gün batımında küçük bir kasabada kaldırım kenarında elimle balonlarla çığlık atarak deniz kenarına koşuyormuşum gibi hissettirdi. 

4) exile: Exile albümde en öne çıkan şarkılardan birisi ve duyduğum ilk andan itibaren beni de kendine bağlamayı başaran bir şarkı oldu. Ağır ve melankolik bir melodiyle başlayıp sözleriyle dinleyiciyi daha da üzücü bir atmosfere sokuyor. Bon Iver'ın sesi şarkının ağır ve hüzünlü havasına çok yakışmış, ayrıca Taylor'la seslerinin uyumunu da beğendiğimi belirtmeliyim. Şarkı bir ayrılıktan sonrasını konu alıyor, ayrılıktan sonra aşık olduğu insanı yeni biriyle gördükten sonraki duygularını yansıtan birini görüyoruz, yine sonunu değiştiremeyeceğini bildiğin bir ilişkiden söz ediliyor. "Sanırım bu filmi daha önce izledim ve sonunu beğenmedim" cümlesi şarkıda en beğendiğim kısımlardan oldu, Taylor Swift bu kez zorluklarla yürütülen ve sonunu değiştiremeyeceğini bildiğin ilişkiyi anlatmak için film metaforunu kullanmış. Bir zamanlar ait olduğun yer gibi hissettiren bir insandan ayrılınca sürgündeymiş gibi hissetme duygusunu çok güzel yansıtmış bana kalırsa ama şarkıda en çarpıcı bulduğum kısım son kısmı oldu. Çünkü aslında şarkıda sonu başından belli olan bir ilişkiden bahsediyor, ancak bir taraf bunun geleceğini görmemiş gibi davranırken diğer kişi "çok fazla işaret verdim ama fark etmedin" şeklinde bir konuşma yapıyor, düet olması bence bu kısımda şarkının verdiği hissi daha iyi yansıtmış. Taylor Swift'in müthiş söz yazarlığını kullandığı bir şarkı olmuş kısaca. Yine lyric videosunun etkisi olabilir ama bu şarkı bana gece yarısı karda tek başına ıssız bir yolda yürüyormuşum gibi hissettirdi. 

5) my tears ricochet: Favorilerimden birisi demekten sıkıldım ama ne diyebilirim ki... Gerçekten albümde en beğendiğim şarkılardan birisi de my tears ricochet oldu. My tears ricochet, exile'ın size verdiği hüzünlü havayı devam ettirip daha da karanlık bir atmosfere sokuyor, şarkının genel havası gece yarısı ay ışığında okyanusa bakıp dalga seslerini dinlemek gibi. Melodisi daha ağır ve hüzünlü bir şarkı, şarkının sözlerinde geçen sembolik gömülme sahnesi ve ölüm imgeleri de şarkıya bir ağıt havası vermiş. Zaten şarkı adıyla bile gözyaşlarını seken kurşunlara benzetiyor. Şarkının en başında "eğer ben yanarsam sen de küle dönüşürsün" diyor ve bitiminde de "beni öldürmek zorundaydın ama bu seni de öldürdü" cümlesini kullanıyor, şarkı bu yönden başlangıcı ve bitişi bir döngü oluşturan romantik şiirlere benzemiş. Ve "istediğim yere gidebilirim, istediğim her yere gidebilirim ama eve değil" derken de ayrıldığı insanı evi gibi gördüğü için ayrıldıktan sonra evsiz kalmış gibi hissetme duygusunu şiirsel bir şekilde aktarmış, bu kısım şarkıda en sevdiğim detaylardan oldu. Bir de Taylor Swift' şarkılarının telif haklarıyla ilgili yaşadığı talihsiz olaya da "ve gece uyuyamadığında benim çalınan ninnilerimi duyacaksın" sözüyle şarkının akışını bozmadan değinmeyi başarmış. Gerçekten aynı şeyi birkaç kez söylemiş olabilirim ama çok iyi bir söz yazarı ve yaşadığı olayları, başından geçenleri ve düşünceleri şiirsel bir şekilde sözlere dökebilmesine bayılıyorum, bu nedenle Taylor Swift dinlerken kendinizi birinin günlüğünü okuyormuş gibi hissediyorsunuz. 

6) mirrorball: Yine albümde çok hoşuma giden şarkılardan birisi, my tears ricochet'nin ağır havasından sonra yine yavaş bir şarkı olsa da modunuzu yükseltiyor. Şarkı bana 90lı yılların Amerikan gençlik filmlerindeki lise balo sahnelerini hatırlattı, filmin sonunda birbirine aşık ana karakterler balonun kralı ve kraliçesi tacını aldıktan sonra spot ışıklarının altında, dans pistinin tam ortasında gülümseyerek dans ediyorlar ve sonrasında kamera "mirrorball"a odaklanıyor ve film bitiyor gibi. Gözümde canlanan güzel ve nostaljik balo elbiseleri, ışıklı sahne ve romantik danstan sonra bu şarkıyı beğenmemem olmazdı tabii... Şarkının girişinde "mirrorball" kelimesini de "sana bu gece kendinin tüm versiyonlarını göstereceğim" şeklinde kullanmasını sevdim. Kelimenin dilimizde tam olarak bir karşılığı yok sanırım, ama genelde discolarda bulunan, ayna görünümüyle ışığı yansıtan parlak topa deniyor; Taylor Swift de şarkıda kendini karşısındaki kişinin ona baktığında kendi yansımasını görebileceği ve yalnızca sevdiği kişi için parlayan bir "mirrorball"a benzetmiş. 

7) seven: İlk dinleyişte pek beğenmesem de sonradan ısındığım şarkılardan biri. Albümün yedinci şarkısı ve adı da "seven", Taylor Swift'i biraz takip eden herkes böyle şeyler yapmayı epey sevdiğini biliyordur zaten. Şarkının girişindeki sözlerle birlikte kafanızda ağaçlık bir alan resmediliyor ve albümdeki diğer şarkılardan daha farklı bir teması var. Babası daima öfkeli olduğu için dolapta saklanarak sürekli ağlayan bir çocuk var, Taylor da ona birlikte korsancılık oynamayı teklif ediyor. Şarkının melodisi ve genel akışı da bana sarı güneş ışıklarının süzüldüğü huzurlu bir ormanda küçük bir çocuğu kötülüklerden saklama fikrini çağrıştırıyor. Hem hüzünlü hem de umut barındıran buruk bir şarkı olmuş, dinlerken kafamda gözyaşlarını sildikten sonra elinde oyuncak kılıcıyla korsancılık oynamaya ağaçlıkların arasına koşan sevimli bir çocuk canlanıyor.

8) august: Albümde dinler dinlemez ilk favorim olan şarkı, tıpkı seven'ın albümün yedinci şarkısı olması gibi august da albümün sekizinci şarkısı ve yılın da sekizinci ayı. Bana göre albümün temasını en iyi yansıtan şarkılardan birisi çünkü belirttiğim gibi tüm şarkılar bana yazın bitimini ve ardından gelen sonbaharı çağrıştırıyor. August da rüzgarlı bir ağustos sonunda deniz kıyısında boşluğa söylenen şarkı gibi, şarkının sound'ı da buna göre ayarlanmış, sesler ara ara yankı gibi geliyor. Şiirsel şarkı sözlerine, ağustosun bir yudumda biten bir şişe şaraba benzetilmesine, dinlendirici melodisi ve anlattığı hikayeye bayıldım. Ama şarkıyla ilgili favori detayım kesinlikle şarkı yükselip sonra tekrar yavaş bir ritme dönerken duyduğumuz "zaten benim değildin ki seni kaybedeyim" sözü. Tam bir hüzünlü yaz akşamı şarkısı, aynı anda hem yazın bittiğine hem de hiç sizin olmayan birini kaybedişinize üzülmek gibi. Ayrıca şarkı "cardigan" ve "betty"yle birlikte Taylor Swift'in yarattığı hayali bir aşk üçgenini anlatıyor, buna daha ayrıntılı olarak "betty"den bahsederken değineceğim.

9) this is me trying: August'ın verdiği sakin, hüzünlü ama dinlendirici hava albümün dokuzuncu şarkısında da devam ediyor. Şarkının melodisi çok hoşuma gitti. Kalbin kırıkken ve birini özlerken insanların arasında her şey yolundaymış gibi davranmayı anlatmış Taylor Swift, karşısındaki kişiye de "yalnızca denediğimi bilmeni istiyorum" diyor, şarkının ağır ilerleyişi de bu konsepte uygun şekilde seçilmiş. "Eğer geri gelseydim umurunda olur muydu bilmiyorum ve bu konuda birçok pişmanlığım var" şeklinde başlıyor, karşısındaki kişinin denediğini bilmesini istiyor ve sonunda da "bu günlerde tüm istediğim senken herhangi bir yerde olmak zor" dedikten sonra "en azından deniyorum" dedikten sonra şarkı yarattığı o bir şeyler için "en azından" çabalamak hissini dinleyiciye aktarıyor. Kişisel olarak şarkıdaki favori kısmım "tüm engellerimin (kafes) zihinsel olduğunu söylediler ve bu yüzden ben tüm potansiyelim gibi harcandım" sözü, şarkı genel olarak bir pişmanlığın ardından bir şeyleri düzeltmek için çabalamayı anlatıyor. 

10) illicit affairs: İlk dinlediğimde pek beğenmediğim ama sonradan bayıldığım şarkılardan biri, ayrıca albümde söz yazarlığını en başarılı bulduğum şarkılardan da birisi. Şarkı herkesten gizli tutulan bir ilişkiyi konu alıyor, zaten ilk kısmında da iki insanın herkesten gizli buluşmasından bahsediyor. Yasak ilişkilerin heyecanlı kıvılcımlar ve uzun bakışmalarla başlayıp sonra milyonlarca kez öldüğüne dair gerçekten şiirsel sözleri var. Ama şarkının asıl etkileyici kısmı sonlara yaklaştığınızda başlıyor, Taylor Swift her zamanki gibi muhteşem söz yazarlığını konuşturmuş. "Ve çığlık atmak istiyorsun, 'bana ufaklık deme, bana bebeğim deme, beni düşürdüğün şu aptal durumuna bak'" derken sözleri çok gerçekçi geliyor çünkü insanların bazen sırf aşık oldukları için kendilerini ne kadar mahvettiklerine değinmiş ve Taylor Swift'in duyguları çok iyi yansıtmaktaki başarısı yine kendini göstermiş. "Bana kimseyle göremeyeceğimi bildiğin renkler gösterdin, bana kimseyle konuşamayacağım gizli bir dil öğrettin ve çok iyi biliyorsun ki senin için kendimi milyonlarca kez mahvederdim", sanırım aşkı daha iyi anlatamazmış zaten.

11) invisible string: Çok sık dinlemediğim ama melodisi hoş bir şarkı. İki kişiyi birbirine bağlayan görünmez bir bağdan bahsediyor, şarkı bana pembe ve mor renkli gökyüzündeki beyaz bulutları düşündürüyor. Zaten Taylor Swift de şarkıda renklerden fazlasıyla bahsetmiş, dinlerken gözünüzün önünde canlanan boş bir tabloyu  rengarenk boyuyormuş gibi hissediyorsunuz. "Yolculuk tam bir cehennemdi ama beni cennete getirdi" sözüyle de bazı şeylere ulaşmak ne kadar zor olsa da mutlu sonun çekilen tüm zorlukları unutturduğunu güzel betimlemiş bana kalırsa.

12) mad woman: Seven gibi albümün genel konseptinden biraz ayrılan bir şarkı da albümün on ikinci parçası olan mad woman. Sanırım şarkıyla ilgili herkesi şaşırtan şeylerden birisi de Taylor Swift'in ilk kez bir şarkısında "f word" kullanması olmuştur. Ama ben genel anlamda şarkının yarattığı dans eden alevler ve çıldırmış, deli kadın imajını sevdim. Şarkının "Reputation" dönemine gönderme yapan bir havası var, Reputation'ı Folklore albümüne uyarlamak istese tam olarak bu şarkı ortaya çıkarmış sanırım. Medyanın Taylor Swift'i "aklını kaçırmış kadın" olarak yansıtmayı ne kadar sevdiğini hepimiz biliyoruz ve Taylor Swift de şarkılarında bundan bahsetmekten çekinmiyor. "Kimse deli bir kadını sevmez ama onu siz bu hale getirdiniz" derken çıkış yaptığından beri başına gelen bir sürü olayı konu almış. Ayrıca şarkıda da "sen bana her deli dediğinde ben daha da deliriyorum, sinirli gözüktüğümü her söylediğinde daha da sinirleniyorum" sözü de tam olarak lyric videosundaki yavaşça dans eden alevler gibi. 

13) epiphany: Bir ninniyi andıran yavaş melodisi ve ağır havasıyla kimilerinin hiç sevemediği kimilerininse favorilerinden olan bu şarkı benim sevdiklerim arasında. Kimilerine göre Taylor Swift bu şarkıda covid-19 için çalışan sağlık çalışanlarını anlatmış, kimilerine göreyse bir savaştaki askerleri ve sağlık görevlilerini. Şarkı genel havasıyla bana bir savaş alanından sonra arkada kalan, rüzgarlı ve boş bir araziyi çağrıştırdı. Dumanlı ve mor bir gökyüzünün altında tek başına durmuş ilahi bir şarkı söyleyen bir kadını dinlemek gibi bir havası var. Uyurken şarkı dinlemeyi sevenlerin listesine ekleyebileceği şarkılardan.

14) betty: Yine albümdeki favorilerimden birisi ve Taylor Swift'in hikaye anlatıcılığı ve yaratıcılığıyla beni tekrar büyülediği bir şarkı. Taylor kendi yaşadıklarını anlatmanın yanı sıra albüm için bir de kurgusal bir hikaye oluşturmuş. Bu hikayede lise çağındaki üç gencin aşk üçgenini anlatmış. "Betty" bu hikayenin James gözünden anlatılmış hali. Cardigan Betty'nin ve August da Inez'in bakış açısından olayları ele alıyor. James Betty'ye aşık ve şarkıda da tüm yaz boyunca onu düşündüğünü iddia ediyor ancak aynı zamanda onu Inez'le aldatmış ve bunu da "şu ana dek yaptığım en kötü şey sana yaptığım şeydi" diye dile getiriyor. Betty ilk saniyeden bile melodisiyle insanı içine çeken bir şarkı, sonbahar yapraklarıyla ve sevimli evlerle kaplı bir kasabada çitlerin kenarında yavaşça yürümek gibi. Şarkı gerçekten de tam bir gençlik aşkı şarkısı, bir bakıma Amerikan filmlerinden ve dizilerinden hepimizin bildiği klişe senaryolardan birini anlatıyor ama bunu bir şarkının melodisi ve sözleriyle kendi kafanızda canlandırıyorsunuz. James şarkıda pişmanlığını dile getiriyor, "Eğer yalnızca geçici bir yaz aşkı olduğunu söyleseydim bana inanır mıydın? Yalnızca 17 yaşındayım ama seni özlediğimi biliyorum" diye kendini açıklamaya çalışıyor, tabii Cardigan'ı dinleyince de Betty'nin ne kadar kırıldığını ve buna rağmen "bana geri geleceğini biliyorum" dediğini de biliyoruz. James Betty'ye kendini çok değerli hissettirdikten sonra onu aldatmış ve bu şarkıda da hatasının farkına varıp olayları kendi bakış açısından anlatıyor. "Onun yanında uyudum ama tüm yaz boyunca seni hayal ettim." Evet, şimdiden aklınızda Amerikan lise dizilerinin yaz tatili bölümleri canlanmıştır bile... Kısaca Betty albümden tekrar tekrar dinleyip bıkmadığım şarkılardan birisi.  

15) peace: Sanırım albümdeki şarkıları sıralayacak olsam peace'i üzülerek en son sıraya koyardım. Kötü bir şarkı değil ama dinlerken sanki bir şeyler eksikmiş gibi hissettiriyor, bir şey olmasını bekliyorsunuz ama olmuyor gibi. "Tüm bu insanlar aşkın gösteriş için olduğunu düşünüyor ama ben senin için gizlice ölürdüm" sözü ve şarkının genelinde sevdiği kişiyi ailesi gibi gördüğünü belirtmesiyle bana Taylor'ın albüm için yazdığı en kişisel şarkılarından birisi olduğunu düşündürdü. 

16) hoax: Hoax bana göre albümdeki en şiirsel şarkılardan birisi, sözlerine ve sözlerini tamamlayan sakin melodisine bayılıyorum. Şarkı gerçekten de uçurumun kenarından aşağıda kıyıya çarpan dalgalara bakıyormuşum gibi hissettiriyor. Taylor Swift sanki eline bir fırça alıp tüm şarkıyı maviye boyamış gibi. Yenilgisini kabulleniyor ve karşısındaki kişinin sadakatsiz olduğunu biliyor ama ondan vazgeçemiyor. "Senin güvenilmez sevgin inandığım tek aldatmaca, mavinin sen hariç hiçbir tonunu istemiyorum" sözü şarkının en iyi kısımlarından ve burada kullanılan "blue" kelimesinin yalnızca renk değil aynı zamanda "hüzün" ve "üzüntü" anlamına gelmesi de şarkıyı daha derin yapıyor çünkü aynı zamanda "hüznün sen hariç hiçbir tonunu istemiyorum" manasına geliyor. Tüm üzüntüye ve yenilmişliğe rağmen karşısındaki insana hala duygular besleyen, hatta uçurumun kenarında "bana bir neden ver" diye bağıran bir kadının trajik hikayesi. "Ana karakterin öldüğünü biliyorsun, öyleyse filmin anlamı ne ki? Kazandığını biliyorsun öyleyse skor tutmanın anlamı ne?" 

***17) the lakes: Albümü yalnızca deluxe versiyonunda bulunan ve tüm albümün en masalsı ve en nostaljik şarkısıyla kapatıyoruz. The lakes daha giriş müziğiyle bile kalbimi çalan bir şarkı oldu, ilk saniyeden melodisiyle zamanda yolculuk yapmışım, teknolojinin olmadığı bir çağda, bir göl kenarında,  çiçeklerin arasında duruyormuşum gibi hissettirdi. Şarkıyı o kadar beğendim ki gerçekten her sözüyle ilgili uzun uzun konuşabilirim, lyric videosunun görselliğinden sözlerinin şiirselliğine kadar her şeyiyle bambaşka bir şarkı olmuş. Şarkıda şairlerden ve "the lakes" olarak adlandırılan göller bölgesinden bahsetmesi de bana bir şairin hayatını anlatan nostaljik bir film izliyormuşum gibi hissettirdi. Aşık olduğu kişiden de "ilham perim" olarak bahsetmesi çok hoş bir detay bence, ama özellikle de "kutup ışıklarını ve hüzünlü yazıları (düzyazı) istiyorum" dediği kısımda kendimi buldum. Albümün geri kalanı yaz sonu ve sonbahar gibi hissettirse de bu şarkı bana ilkbahar havası verdi, zaten sonrasında Taylor Swift'in yine sürpriz şekilde Folklore albümünün kız kardeşi olarak yayınladığı Evermore'u dinlerken de "the lakes" arada harika bir geçiş şarkısı olmuş diye düşündüm. Muhtemelen böyle bir şey olmayacak fakat bu şarkıya inanılmaz estetik bir klip çekilebilirdi bence... Hatta albümden bir şarkıya klip çekilebilecek olsam kesinlikle "the lakes"i seçerdim. 

"Beni göllere götür, tüm şairlerin ölmek için gittiği o yere, ben buraya ait değilim ve sevgilim sen de değilsin, şu Windermore tepeleri ağlamak için mükemmel bir yer gibi görünüyor, yola çıkıyorum, ama ilham perim olmadan asla."

Folklore habersiz gelen bir albüm olsa da üzerine epeyce düşünülmüş ve çalışılmış bir albüm olduğu gerçekten her detayından belli, şarkıların "The Long Pond Studio Sessions" versiyonlarına ve konsepte de ayrıca bayıldığımı belirtmeden geçemeyeceğim. Eğer indie tarzını, bej renkli kazakları, yağmurlu günleri, hüzünlü kitapları, tarçınlı kurabiyeleri ve zencefilli kekleri, cam kenarında sisli havalarda yolculuk yapmayı, sonbahar yapraklarını, kokulu mumları, led ışıkları, örgü atkıları ve sıcak çikolatayı seviyorsanız Folklore kesinlikle sizin albümünüz :)



Yorumlar

  1. Bence görüşlerin harika ve devamının gelmesini sabırsızlıkla bekliyorum ❤️

    YanıtlaSil
  2. Kesinlikle mükemmel bir albümdü❤ Şarkılar hakkında kendi yaptığın yorumlara bayıldım çünkü aynı şekilde bana da öyle hissettirdi. Blog yazılarını büyük bir ilgiyle takip edeceğim/ediyorum😻

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popular Posts

The Untamed Dizi Yorumu

Herkese merhaba! Yıl sonunu çok sevdiğim bir diziden bahsederek kapatmak ve herkese mutlu yıllar dilemek istedim. The Untamed bir süredir izlemek istediğim ancak bölüm sayısı fazla olduğu ve daha önce herhangi bir Çin yapımı izlemediğim için sürekli ertelediğim bir diziydi. Dizinin konusu hakkında hiçbir fikrim yoktu, sadece bir novel uyarlaması ve BL temalı olduğunu biliyordum. 50 bölüm gözümde çok büyüdüğü için sürekli erteledim ve itiraf etmek gerekirse Çince kulağıma önceden pek hoş gelmediği için ön yargılarım vardı. Fakat diziyi bitirdikten sonra rahatlıkla söyleyebilirim ki ön yargılarım aslında gereksizmiş. Diziye başlarken 50 bölümü gözünde büyüten ben, 10 bölümü izledikten sonra keşke dizi daha uzun olsaymış demeye başladım, hatta son bölümü izlerken 50 bölümlük birkaç sezon olmasını istedim ve bence daha uzun olsaymış da olurmuş çünkü Bulut Kovuğu'nda aldıkları eğitimi bile ayrı bir dizi olarak izleyebilirdim.  Diziyi hiç duymayanlar için kısaca konusundan bahsedeyim önc

The Flower of Evil Dizi Yorumu

Herkese merhaba, The Flower of Evil'ı yeni bitirdim ve bitirir bitirmez hemen yorumunu yazmak istedim çünkü inanılmaz iyiydi ve izlerken her bölümünden ayrı keyif aldım. Bilmeyenler için dizinin konusunu ve merak edenler için tanıtımını  aşağı bırakıyorum ve sonrasında spoiler içeren yorumuma geçiyorum. Dizi, karanlık geçmişini gizleyen ve başka birinin kimliği altında yaşayan bir adam ( Lee Joon-Gi ) ile o adamın (kocasının) peşine düşen bir dedektifin ( Moon Chae-Won ) etrafında dönmektedir. Öncelikle diziye başlama sebebim dizi hakkında okuduğum iyi yorumlar, Lee Joon-Gi'nin oyunculuğu ve dizideki kızıyla paylaştığı fotoğrafları görmem oldu. Başlarken çok yüksek beklentilerim yoktu fakat dizi daha ilk bölümünden bile merak uyandırdı ve beni içine çekmeyi başardı. Kore dizileri izlemeye karantina döneminde başladım ve açıkçası çok fazla ön yargım vardı, çoğu insan gibi ben de İngiliz ve Amerikan dizileri izlemeye alışık olduğumdan bir Kore dizisi izlemek hiç de cazip gelmiyor

Edgar Allan Poe - Bütün Şiirleri // Kitap Yorumu

 Herkese merhaba, Aslına bakılırsa bu yazıyı uzun bir süredir yazmayı planlıyor olduğum halde nasıl yazacağımı bir türlü tasarlayamadığım için erteliyordum. Şiir tutkunu olduğumu söyleyemem, fakat hoşuma giden şiirleri ve sevdiğim yazarların derlemelerini okumayı severim. Edgar Allan Poe kullandığı imgeler ve kafanızda çizdiği soyut resimlerle okumaktan keyif aldığım yazarlardan birisi. Bu nedenle daha kitabın kapağını açarken bile beni içine çeken dünyanın hoşuma gideceğinden emindim. Şiirler hakkındaki yorumuma geçmeden önce İthaki Yayınları'ndan çıkan derlemeyi okudum ve çevirisinin çok başarılı olduğunu söyleyemem açıkçası. Elbette çeviri yapmak, özellikle de şiir çevirisi yapmak oldukça zor bir iş, ama yine de çok daha iyi olabilirmiş diye düşünmeden edemedim. Neyse ki bir tarafta orijinal dil, diğer tarafta çeviri olacak şekilde basmışlar, bu yüzden de çok problem olmadı.  Şiirlerin hepsini eşit derecede sevdiğimi söyleyemem tabii ki, içlerinde hoşuma gitmeyen şiirler de oldu