Ana içeriğe atla

Tale of the Nine Tailed Dizi Yorumu

 Herkese yeniden merhaba!

Okul yüzünden yetiştirmem gereken bir sürü şey olduğu için bloga yazmam gereken epey yazı birikti, geçtiğimiz günlerde final yaptığından dolayı güncel olduğu için Tale of the Nine Tailed yorumuyla başlamak istedim. Güncel olarak izlediğim ilk Kore dizisi oldu ve sanırım yıllar sonra yayınlanmasıyla eş zamanlı olarak takip ettiğim ilk diziydi. Konusu ve kadrosu nedeniyle beklentilerim biraz yüksek olsa da dizi genel anlamda beni sürüklemeyi pek başaramadı. 

Hiç duymayanlar için kısaca konusundan bahsedeyim. Dizi dokuz kuyruklu tilki olarak da bilinen Kore efsanesi Gumiho ve bir insanın aşkını konu alıyor. Vazgeçilemeyen bir klişe olarak geçmişte tanışıyorlar ve günümüzde yolları tekrar kesişiyor, geçmişteki talihsiz olayların tekrarlanmaması için mücadele etmeleri gerekiyor.   


Dizi konusu itibariyle merak uyandırıyor ama sanırım diziye yapacağım ilk eleştiri de buradan olacak çünkü Lee Yeon bir Gumiho olsa da biz neredeyse onun dokuz kuyruklu tilki formunu hiç görmüyoruz, dağ ruhu olduğu da yalnızca birkaç sahnede ve geçmişe dönük kesitlerde vurgulanıyor. Dizinin fantastik yönünün ve efsanevi yaratık Gumiho'nun daha iyi işlendiğini görmek isterdim, dizide fantastik ögeler zaman zaman oldukça geri planda kalırken daha çok klişe bir aşk dizisi gibi kalıyor.


Karakterlerden tek tek bahsetmek gerekirse dizinin başrolünü Lee Dong Wook ve Jo Bo Ah paylaşıyor. Lee Dong Wook Goblin'de izlediğim ve oyunculuğunu beğendiğim bir aktör, hatta dizinin ilk bölümlerinde çoğu kişi gibi ben de Lee Yeon karakterini zaman zaman orada canlandırdığı Azrail'e benzettim, dizide buna dair gönderme bile vardı. Fakat bölümler ilerledikçe aslında pek bir alakalarının olmadığını görüyoruz; Lee Yeon renkli saçlarıyla çok daha canlı, neşeli ve kendini beğenmiş bir karakter, tabii Azrail karakteriyle yarışması söz konusu bile olamaz bana kalırsa. Kıyaslamak gerekirse Lee Dong Wook'un Goblin'deki oyunculuğunu çok daha fazla beğenmiştim. Tale of the Nine Tailed izlerken Lee Yeon karakterinin duygularını pek hissedemedim, davranışlarının ve düşüncelerinin altı tam doldurulamamış gibiydi. Ayrıca geçmişin anlatıldığı sahnelerdeki peruğunu her kim ayarladıysa daha sahte görünen bir peruk seçemezmiş sanırım, dizinin efektleriyle birlikte en sahte görünen şeyiydi. 



Lee Yeon geçmişte aşık olduğu kadını Imoogi adındaki bir yaratık yüzünden kaybediyor ve 600 yıl boyunca onun reenkarne olmasını bekliyor, tekrar karşılaştıklarında elbette Nam Ji-A başka birisi olduğu için onu tanımıyor, ancak birkaç bölüm içinde biz daha neler olduğunu bile anlayamadan Lee Yeon'a aşık oluyor. Bence buradaki olayların geçişinde eksik bir şeyler vardı, ben izlerken Nam Ji-A'nın Lee Yeon'a ne ara ve nasıl aşık olduğunu anlamadım. 


Lee Yeon karakterine geri dönmek gerekirse duygularını kötü yansıttığını ve eksik yazılmış bir karakter olduğunu düşünsem de Nam Ji-A'yla aralarındaki kimyayı, normal bir çift gibi zaman geçirdiklerindeki sahneleri, seçilen kıyafetleri ve karakter için yazılmış küçük detayları beğendim. Mesela naneli çikolatalı dondurmaya olan takıntısı ve hiç bırakmadığı kırmızı şemsiyesi bence hoş detaylardı çünkü karakterlerin kendileriyle özdeşleşen minik detayları olmasını genel olarak seviyorum, bence karaktere derinlik katıyor. Keşke Lee Yeon'un Gumiho yönünü dizide daha fazla görebilseydik, dizide gereksiz yere uzatılan aksiyon sahneleri yerine fantastik yönünü daha çok ön plana çıkarmayı tercih edebilirlermiş. Bir diğer değinmek istediğim şey de karaktere yazılan bazı repliklerin biraz zorlama olması, zaman zaman sırf havalı bir şeyler söyleyebilmiş olmak için kasıntı bir havaya sokmuşlar karakteri, pek doğal durmamış.



Bir diğer zorlama duran sahne de reklam sahneleriydi, dizide kahve reklamı yapmak için ara ara o kadar alakasız ve boş diyaloglar yazmışlar ki karaktere keşke onun yerine Lee Yeon ve Lee Rang arasındaki kardeşlik ilişkisinin derinliklerini görebilseydik. Tüm dizi boyunca Lee Yeon'un Lee Rang'ı neden sevmediğini asla anlamadım, hep mantıklı bir açıklama beklesem de "öyle işte" dercesine bir olay örgüsü vardı. Ayrıca Lee Dong Wook'un Goblin'deki  ağlama sahnelerini epey etkileyici bulsam da bu dizide kardeşi Lee Rang için ağladığı sahne bence çok duygusuzdu. Aynı şekilde Nam Ji-A için üzüldüğü sahneler de biraz yapaydı. 


Nam Ji-A karakterine gelirsek Jo Bo Ah'ı daha önce hiçbir yapımda izlememiştim, oyunculuğunu genel olarak beğendim diyebilirim. Özellikle kendi karakteri ve Imoogi arasındaki duygu geçişlerini iyi yansıtmış. Ancak neden bilmiyorum ama karakterin duyguları asla bana geçmedi ve pek sevdiğim bir karakter olmadı. Lee Yeon'u kaybettiği sahnede hıçkırarak ağlaması bile Goblin'i anımsatmak dışında bana pek bir şey hissettirmedi. Nam Ji-A daha o çocukken annesinin ve babasının aniden ortadan kaybolmasıyla yıllarca onları arayan bir yapımcı, Lee Yeon'la yolları kesiştiğinde hayatı tamamen değişiyor ve hayatı daha karmaşık bir hale geliyor. Ama söylemeden geçemeyeceğim Lee Yeon'la daha ilk tanıştıklarında sırf onu denemek için kendini yüksekten attığı sahneyi aşırı saçma buldum çünkü neden tanımadığı birine güvenerek öyle saçma bir şey yaptığını anlamadım. Diziyi fazla eleştiriyorum sanırım ama üzgünüm, gerçekten kötü bir sahneydi... Bir de ailesini yıllar sonra bulmasının ardından daha birkaç gün geçmeden direkt onlar yokmuş gibi davranmaya başlaması da bariz bir tutarsızlıktı. 



Arka arkaya bu kadar eleştiri yaptıktan sonra biraz da dizinin artı yönlerinden bahsedeyim. Dizideki üçüncü karakterimiz Lee Rang hem oyunculuğu hem de karakteriyle bence oldukça başarılıydı. Kim Bum'u Boys Over Flowers'tan biliyorum ve oyunculuğunun bu kadar iyi olduğunu tahmin etmiyordum. Lee Rang'ın duygularını inanılmaz iyi aktarmış, dizide duygularını hissedebildiğim ve empati kurabildiğim tek karakterdi. Hayatı boyunca biri tarafından sevilmek isteyen yalnız ve küçük bir çocuk olması, abisinden beklediği sevgiyi asla göremeyince hırçın ve asi birine dönüşmesi, kötü biri gibi davransa da içten içe hala küçük ve kırgın bir çocuk olması oldukça iyi yansıtılmıştı. Özellikle de önceki hayatında ölen köpeği olan küçük çocuğu kurtarması, ona bakması ve merhamet göstermesi, bir de Lee Yeon'a veda ettiği sahne oldukça etkileyiciydi. Dizinin başından beri abisi için bir kahramanlık yapıp kendisini feda edeceğini zaten tahmin etsem de bu kadar dokunaklı olacağını beklememiştim. Dizide hikayesiyle beni en çok üzen karakter oldu, tam bir ailesi olmuşken Lee Yeon'u kurtarabilmek için hayatından vazgeçtiğinde dizinin sonunda onun için de mutlu bir son umuyordum fakat yalnızca reenkarne olmuş küçük halini görebildik. Çok daha iyisini hak ediyordu, hikayesi gerçekten çok üzücüydü, en azından sonunda mutlu olduğunu ve hep umduğu gibi abisiyle bir aile olabildiğini görebilmeyi çok isterdim. Eh, en azından sürekli söyleyip durduğu gibi karides olarak reenkarne olmadı, sanırım senaristler de bununla yetinmemizi bekledi...

Aslında diziyi izlerken çoğu kişi gibi Yu-Ri'yle aralarında bir şeyler olmasını bekledim çünkü bence çok yakışırlardı... Ama senaristler Yu-Ri ve Shin-Joo'yu çift yapmayı tercih etmişler ve ilişkilerini bir türlü sevemedim. Dizinin bir diğer sorunu da yan karakterleriydi bana göre, onların hikayelerini ve duygularını tam göremedik, oyunculuklar genel anlamda iyi olsa da senaryodan dolayı hep yarım kalan bir şeyler vardı. Mesela kızın önceki hayatında hizmetkarları olan iş arkadaşları çok silik ve neden hikayede olduğunu anlayamadığım karakterlerdi. Bu arada şu "nine" olarak geçen kadına sinir olduğumu belirtmeden geçemeyeceğim, gerçekten daha antipatik bir karakter olamazdı galiba. 


Son olarak dizinin finalinden bahsetmem gerekirse diziyle ilgili Lee Rang'la birlikte en sevdiğim şeylerden biri de final bölümüydü. Her ne kadar çoğu kişinin kafasında bir sürü soru işareti bırakmış ve muhtemelen asla gelmeyecek olan ikinci sezon ihtimalleri yaratmış olsa da ben genel anlamda finali beğendim. Bence dizinin en akıcı ve hareketli bölümüydü, Lee Rang'ın hüzünlü sonunu saymazsak mutlu ve tatmin edici bir sondu, ayrıca son sahneyi de çoğu insanın aksine ayrıca sevdim. Lee Yeon'un şemsiyesini alıp tekrar tilkiye dönüşmesi ve her zamanki kibirli gülüşüyle son noktayı koyması bence kafa karıştırıcı olduğu kadar beklenmedik ve iyiydi. Genel anlamda diziyi değerlendirmem gerekse sanırım tam olarak "ortalama" derdim, tekrar izlemek isteyeceğim bir dizi değildi maalesef ama büyük bir zaman kaybı olduğunu söylemek de haksızlık olur. Sonuçta sırf oyuncu kadrosuyla bile oldukça ses getiren ve merakla beklenen bir yapımdı, yalnızca senaryodaki eksiklik nedeniyle çok başarılı bir yapım olabilecekken sınıfta kalmış. Bu konuda bana The King Eternal Monarch'ı hatırlattı.


Yorumumu dizide kullanılan müziklere değinerek bitirmek istiyorum. Özellikle enstrümantal müzikleri çok beğendim ama bölüm sonlarında çalan şarkı da fazlasıyla iyiydi:




Yorumlar

  1. Görüşlerinizin devamını bekliyor olacağım. ❤

    YanıtlaSil
  2. O kadar haklısın ki. Tamamen aynı şeyleri düşünüyorum. Bir sonraki yazını merakla bekliyorumm😻😻❤

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popular Posts

The Untamed Dizi Yorumu

Herkese merhaba! Yıl sonunu çok sevdiğim bir diziden bahsederek kapatmak ve herkese mutlu yıllar dilemek istedim. The Untamed bir süredir izlemek istediğim ancak bölüm sayısı fazla olduğu ve daha önce herhangi bir Çin yapımı izlemediğim için sürekli ertelediğim bir diziydi. Dizinin konusu hakkında hiçbir fikrim yoktu, sadece bir novel uyarlaması ve BL temalı olduğunu biliyordum. 50 bölüm gözümde çok büyüdüğü için sürekli erteledim ve itiraf etmek gerekirse Çince kulağıma önceden pek hoş gelmediği için ön yargılarım vardı. Fakat diziyi bitirdikten sonra rahatlıkla söyleyebilirim ki ön yargılarım aslında gereksizmiş. Diziye başlarken 50 bölümü gözünde büyüten ben, 10 bölümü izledikten sonra keşke dizi daha uzun olsaymış demeye başladım, hatta son bölümü izlerken 50 bölümlük birkaç sezon olmasını istedim ve bence daha uzun olsaymış da olurmuş çünkü Bulut Kovuğu'nda aldıkları eğitimi bile ayrı bir dizi olarak izleyebilirdim.  Diziyi hiç duymayanlar için kısaca konusundan bahsedeyim önc

The Flower of Evil Dizi Yorumu

Herkese merhaba, The Flower of Evil'ı yeni bitirdim ve bitirir bitirmez hemen yorumunu yazmak istedim çünkü inanılmaz iyiydi ve izlerken her bölümünden ayrı keyif aldım. Bilmeyenler için dizinin konusunu ve merak edenler için tanıtımını  aşağı bırakıyorum ve sonrasında spoiler içeren yorumuma geçiyorum. Dizi, karanlık geçmişini gizleyen ve başka birinin kimliği altında yaşayan bir adam ( Lee Joon-Gi ) ile o adamın (kocasının) peşine düşen bir dedektifin ( Moon Chae-Won ) etrafında dönmektedir. Öncelikle diziye başlama sebebim dizi hakkında okuduğum iyi yorumlar, Lee Joon-Gi'nin oyunculuğu ve dizideki kızıyla paylaştığı fotoğrafları görmem oldu. Başlarken çok yüksek beklentilerim yoktu fakat dizi daha ilk bölümünden bile merak uyandırdı ve beni içine çekmeyi başardı. Kore dizileri izlemeye karantina döneminde başladım ve açıkçası çok fazla ön yargım vardı, çoğu insan gibi ben de İngiliz ve Amerikan dizileri izlemeye alışık olduğumdan bir Kore dizisi izlemek hiç de cazip gelmiyor

Edgar Allan Poe - Bütün Şiirleri // Kitap Yorumu

 Herkese merhaba, Aslına bakılırsa bu yazıyı uzun bir süredir yazmayı planlıyor olduğum halde nasıl yazacağımı bir türlü tasarlayamadığım için erteliyordum. Şiir tutkunu olduğumu söyleyemem, fakat hoşuma giden şiirleri ve sevdiğim yazarların derlemelerini okumayı severim. Edgar Allan Poe kullandığı imgeler ve kafanızda çizdiği soyut resimlerle okumaktan keyif aldığım yazarlardan birisi. Bu nedenle daha kitabın kapağını açarken bile beni içine çeken dünyanın hoşuma gideceğinden emindim. Şiirler hakkındaki yorumuma geçmeden önce İthaki Yayınları'ndan çıkan derlemeyi okudum ve çevirisinin çok başarılı olduğunu söyleyemem açıkçası. Elbette çeviri yapmak, özellikle de şiir çevirisi yapmak oldukça zor bir iş, ama yine de çok daha iyi olabilirmiş diye düşünmeden edemedim. Neyse ki bir tarafta orijinal dil, diğer tarafta çeviri olacak şekilde basmışlar, bu yüzden de çok problem olmadı.  Şiirlerin hepsini eşit derecede sevdiğimi söyleyemem tabii ki, içlerinde hoşuma gitmeyen şiirler de oldu