Ana içeriğe atla

The Flower of Evil Dizi Yorumu


Herkese merhaba,

The Flower of Evil'ı yeni bitirdim ve bitirir bitirmez hemen yorumunu yazmak istedim çünkü inanılmaz iyiydi ve izlerken her bölümünden ayrı keyif aldım. Bilmeyenler için dizinin konusunu ve merak edenler için tanıtımını aşağı bırakıyorum ve sonrasında spoiler içeren yorumuma geçiyorum.

Dizi, karanlık geçmişini gizleyen ve başka birinin kimliği altında yaşayan bir adam (Lee Joon-Gi) ile o adamın (kocasının) peşine düşen bir dedektifin (Moon Chae-Won) etrafında dönmektedir.

Öncelikle diziye başlama sebebim dizi hakkında okuduğum iyi yorumlar, Lee Joon-Gi'nin oyunculuğu ve dizideki kızıyla paylaştığı fotoğrafları görmem oldu. Başlarken çok yüksek beklentilerim yoktu fakat dizi daha ilk bölümünden bile merak uyandırdı ve beni içine çekmeyi başardı. Kore dizileri izlemeye karantina döneminde başladım ve açıkçası çok fazla ön yargım vardı, çoğu insan gibi ben de İngiliz ve Amerikan dizileri izlemeye alışık olduğumdan bir Kore dizisi izlemek hiç de cazip gelmiyordu ama daha ilk izlediğim dizide bile aslında ön yargılarımın ne kadar yersiz olduğunu anladım. Aksine, farklı kültürlere ait şeyler öğrenmek ve izlemek başlı başına keyifli bir şey zaten ve iyi yazılmış senaryolar ve başarılı oyunculuklar gördükçe izlemek istediğim Kore dizileri listesi epey kabardı. The Flower of Evil da listemdeki dizilerden biriydi ve hazır yeni bitmiş bir diziyken neden izlemeyeyim diye düşünerek başladığım dizinin son bölümünü kapattıktan sonra ne kadar doğru bir karar verdiğimi gördüm. 


Dizinin başlangıcında çok tatlı bir aile görüyoruz ve daha ilk sahnelerinden bile kendinizi gülümserken buluyorsunuz. Ana karakterimizden Cha Ji Won bir suç dedektifi, kızı ve demir ustası olan eşi Baek Hee-Sung'la herkesin hayalini kurduğu bir hayata sahip, diziye de onların sıcak aile atmosferiyle başlıyoruz. Baek Hee-Sung'u dizinin başında oldukça ilgili bir eş ve baba olarak görüyoruz, ancak aslında sakladığı çok karanlık sırları var. Suç dedektifi olan eşinin bile habersiz olduğu sahte bir kimlikle karanlık sırlarla dolu geçmişini gizleyerek yaşıyor, ayrıca kendisi duyguları hissedemeyen ve anti sosyal kişilik bozukluğuna sahip olan bir karakter. 

Tabii dizinin başında buna inanmakta güçlük çekiyorsunuz çünkü Baek Hee-Sung gün boyunca evlerinin altındaki atölyesinde çalışan, eşini iş çıkışında koşarak almaya giden, küçük kızına vakit ayıran ve ailesini her şeyden çok önemseyen bir adam olarak gösteriliyor. Cha Ji Won'un eski bir seri cinayet olayını araştırmaya başlaması ve farkında olmadan kocasının peşine düşmesiyle hayatları değişiyor ve geçmişe gömülen sıralar aydınlığa çıkmaya başlıyor. Bu noktadan itibaren de Baek Hee-Sung'un sakladığı kimliğini ve kişiliğini görmeye başlıyoruz. Baek Hee-Sung -gerçek adıyla Do Hyun Soo- aslında yıllar önce ablasının işlediği bir cinayeti üzerine alarak kayıplara karışmış, işlenen seri cinayetlerin faillerinden birisi yıllar önce ölen babası ve bu cinayetlerdeki suç ortağının kim olduğu bilinmiyor. 


Dizinin gidişatı, senaryosu ve finali hakkında yorum yapmadan önce oyunculardan ve karakterlerden kısaca bahsetmek istiyorum çünkü bana göre dizi bu kadar iyiyse bunda kesinlikle iyi yazılmış karakterlerin ve yazılan karakterleri muhteşem yansıtan oyuncuların payı çok büyük. 


Lee Joon-Gi Moon Lovers'ta izlediğim ve oyunculuğunu inanılmaz beğendiğim bir aktör, bu yüzden bu dizide de çok iyi bir iş çıkardığını görünce hiç şaşırmadım. Do Hyun Soo karakterinin çizdiği ilgili ve şefkatli baba ve eş figürünü çok iyi yansıtmasının yanı sıra karakterin karanlık yanlarını da oldukça iyi sahnelemiş, diziyi izlerken siz de yaşamış kadar oluyorsunuz. Mutlu ve ilgili olduğu sahneler kadar üzüldüğü, ağladığı, sinirlendiği ve psikolojik bozukluğunu yansıttığı sahneler de bir o kadar iyi. Kızıyla olan ilişkilerine ve diyaloglarına kelimenin tam anlamıyla bayıldım! Kızını oynayan oyuncunun yaşı epey küçük olmasına rağmen o da oldukça iyi bir iş çıkarmış ve ekrana yansıttıkları sıcak aile atmosferini izlerken çok keyif aldım. Özellikle de Eun Ha babasını özlediği için okul çıkışı ona koşarak ağladığında babasının da ona sarılıp ağlamaya başladığı sahne çok etkileyiciydi. Elbette ağladığı sahnelerin yanı sıra Lee Joon-Gi karakterin karanlık yönünü yansıttığı duygusuz sahnelerde de bir o kadar başarılıydı, karakterin bir önceki sahnede sevecen bir eş portesi çizerken hemen sonrasında duyguları olmayan soğukkanlı yönüne şahit oluyorsunuz ve her ikisi de bir o kadar etkileyici aktarılmış. Bir sonraki dizisini sabırsızlıkla bekleyeceğim.


Cha Ji Won karakterini oynayan Moon Chae-Won'u daha önce herhangi bir yapımda izlemedim fakat The Flower of Evil'daki oyunculuğuyla beni etkilemeyi başardı, kesinlikle her sahnesinin hakkını vererek oynamış. Genelde dizilerde bir klişe olarak erkeğin daha çok sevdiğini, yaptığı sayısız fedakarlığı ve buna karşılık başrol kızın güçsüz yanlarını görürüz ancak bu dizide tam tersiydi. Cha Ji Won kocasının geçmişini ve gerçekte anti-sosyal kişilik bozukluğu olan bir cinayet şüphelisi olduğunu öğrendiğinde son derece güçlü durmayı başarıyor ve sevgisinin peşinden giderek ona inanmayı tercih ediyor. Dizi boyunca en çok üzüldüğüm sahnelerden biri sanırım Cha Ji Won'un Do Hyun Soo'yu gizlice dinlerken kendisini sevmediğini öğrendiği sahne oldu, fakat Ji Won bu sahneden sonra bile Do Hyun Soo'yu ele vermeyerek onun yanında durmayı tercih ediyor. Aralarındaki ilişkiyi çok güzel yansıtmışlar ve bunda kimyalarının uyması da çok büyük etken sanırım, Cha Ji Won'un dizi boyunca güçlü durması, mantıklı hareket etmesi ve eşine duyduğu koşulsuz sevgi çok güzel aktarılmıştı. 

Do Hyun Soo'nun adını koyamadığı ve bilmediği duyguları yüzünden "sevmiyorum, öyle şeyleri bilmem ben" demesine rağmen Ji Won mutlu olsun diye her şeyi yapması, onu işten almaya gitmesi, uyurken üzerini örtmesi, onun kendisi için ne kadar önemli olduğunu bilmesi, en sonunda gerçekler ortaya çıkıp yüzleştiklerinde duyguları normal insanlar gibi hissedemese de onu kırdığı için ağlaması dizi boyunca bize bilindik aşk senaryolarından daha farklı ve özel bir ilişki sundu.   

Tabii ana karakterlerin yanı sıra diğer karakterler de diziye çok fazla şey katmış, her ne kadar dizi boyunca kendinden son sahneye kadar nefret ettirse de gerçek Baek Hee-Sung'u oynayan oyuncu karakterini tam anlamıyla yaşamış resmen. Her sahnesinde tüylerim ürperdi ve ondan nefret ettim... Kim Moo-Jin ve Do Hae-Soo'nun hikayesi sonunda buruk bir şekilde bitse de oyuncular hem karakterlerini iyi yansıtmış hem de bir yandan hikayelerinin tam mutlu sonla bitmemesi bir açıdan da gerçekçi olmuş. Polis teşkilatındaki karakterler ve Baek Hee-Sung'un annesi ve babası da dizinin tamamlayıcı faktörlerindendi. 16 bölüm boyunca hiçbir karakterin gereksiz olduğunu, kötü yazıldığını veya kötü bir oyunculuk sergilediğini düşünmedim. 

Do Hyun Soo ve Cha Ji Won arasındaki kovalamaca, gerçekler yavaş yavaş ortaya çıkarken bir yandan da işlerin giderek sarpa sarması diziyi dinamik ve heyecanlı kılmış. Cha Ji Won eşinin sahte bir kimlikle yaşadığını öğreniyor fakat ona hiçbir şey söylemeden onu takip etmeye başlıyor, bu sırada da Do Hyun Soo oldukça soğukkanlı bir şekilde yalan söyleyerek sahte yaşantısını sürdürmeye devam ediyor. Cha Ji Won'un zekası diziye artı puan kazandıran etkenlerden biriydi, her hamlesini merakla bekledim. Diziye başlarken ana karakterin herkesten gizli bir kimlikle yaşayıp ardı ardına soğukkanlı cinayetler işleyeceğini sanmıştım, hatta ilk bölümlerde kendisinin peşine düşen ve geçmişten tanıdığı bir muhabir olan Kim Moo-Jin'i rehin alarak bu görüşümü desteklemişti ancak bölümler ilerledikçe işler hiç de öyle ilerlemedi ve senaryonun kolay tahmin edilebilir olmaması diziyi üst seviyeye taşıdı.


Dizi hakkında söyleyebileceğim tek olumsuz şey finaliydi diyebilirim, gerçekten bu kadar güzel ilerleyen bir diziye böyle bir final yakışmamış çünkü en basitinden Baek Hee-Sung'un o kadar polisin arasında bir şekilde silahı almayı başarıp Do Hyun-Soo'yu vurması bana göz devirterek "Gerçekten mi?" dedirtti. Koreliler sanırım iyi diziler yapmayı sevdikleri kadar kötü finalleri ve dizide gereksiz klişeleri de seviyorlar. Do Hyun Soo'nun hafıza kaybı da dizilerinde sıkça rastlanan klişelerden biriydi ve bana kalırsa bu ayrıntının diziye olumlu anlamda ekstra bir katkısı da olmadı. Finali izlerken sıkıldığımı söyleyemem fakat beklenen mutlu sonu ancak son birkaç dakikasında görmek tatmin edici olmadı. Do Hae-Soo'nun bahsettiği şekilde kocaman bir masada oturup hep birlikte yemek yemelerini bekledim bitiş müziğini duyana dek...

Müzik demişken dizide kullanılan şarkılar fazlasıyla iyiydi ama özellikle de bölümlerin sonunda çalınan "Psycho" tüylerimi ürperterek bir sonraki bölümü iple çekmeme neden oldu. Özetle The Flower of Evil kesinlikle "iyi ki izlemişim" dediğim ve önereceğim dizilerden biriydi, eğer dram ve gerilim seviyorsanız bir şans vermeniz gerektiğini düşünüyorum.  










Yorumlar

  1. Kesinlikle dediğin her şeye katılıyorum. 2020'nin en iyi yapımlarından biriydi. Oyunculuklar ve senaryo harikaydı. Dizinin atmosferi, senaryosu ve kurgulanış şekli soluksuz bir şekilde izlemenizi sağlıyor. Özellikle taşların yerine oturmaya başladığı son kısımları izlemek çok keyifliydi. Dizi boyunca merak unsurunu hep ön planda tutmayı başarmışlar. Her bölüm heyecanınızı korumanızı sağlamışlar. Polisiye ve gerilim sevenlere şiddetle tavsiye ediyorum. Hatta sevmeyenlere bile sevdireceğine eminim. Güzel yorumlarını bizimle paylaştığı için teşekkürler💕💕 Bir sonraki yazını şimdiden merakla bekliyorum😻👀

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Popular Posts

The Untamed Dizi Yorumu

Herkese merhaba! Yıl sonunu çok sevdiğim bir diziden bahsederek kapatmak ve herkese mutlu yıllar dilemek istedim. The Untamed bir süredir izlemek istediğim ancak bölüm sayısı fazla olduğu ve daha önce herhangi bir Çin yapımı izlemediğim için sürekli ertelediğim bir diziydi. Dizinin konusu hakkında hiçbir fikrim yoktu, sadece bir novel uyarlaması ve BL temalı olduğunu biliyordum. 50 bölüm gözümde çok büyüdüğü için sürekli erteledim ve itiraf etmek gerekirse Çince kulağıma önceden pek hoş gelmediği için ön yargılarım vardı. Fakat diziyi bitirdikten sonra rahatlıkla söyleyebilirim ki ön yargılarım aslında gereksizmiş. Diziye başlarken 50 bölümü gözünde büyüten ben, 10 bölümü izledikten sonra keşke dizi daha uzun olsaymış demeye başladım, hatta son bölümü izlerken 50 bölümlük birkaç sezon olmasını istedim ve bence daha uzun olsaymış da olurmuş çünkü Bulut Kovuğu'nda aldıkları eğitimi bile ayrı bir dizi olarak izleyebilirdim.  Diziyi hiç duymayanlar için kısaca konusundan bahsedeyim önc

Edgar Allan Poe - Bütün Şiirleri // Kitap Yorumu

 Herkese merhaba, Aslına bakılırsa bu yazıyı uzun bir süredir yazmayı planlıyor olduğum halde nasıl yazacağımı bir türlü tasarlayamadığım için erteliyordum. Şiir tutkunu olduğumu söyleyemem, fakat hoşuma giden şiirleri ve sevdiğim yazarların derlemelerini okumayı severim. Edgar Allan Poe kullandığı imgeler ve kafanızda çizdiği soyut resimlerle okumaktan keyif aldığım yazarlardan birisi. Bu nedenle daha kitabın kapağını açarken bile beni içine çeken dünyanın hoşuma gideceğinden emindim. Şiirler hakkındaki yorumuma geçmeden önce İthaki Yayınları'ndan çıkan derlemeyi okudum ve çevirisinin çok başarılı olduğunu söyleyemem açıkçası. Elbette çeviri yapmak, özellikle de şiir çevirisi yapmak oldukça zor bir iş, ama yine de çok daha iyi olabilirmiş diye düşünmeden edemedim. Neyse ki bir tarafta orijinal dil, diğer tarafta çeviri olacak şekilde basmışlar, bu yüzden de çok problem olmadı.  Şiirlerin hepsini eşit derecede sevdiğimi söyleyemem tabii ki, içlerinde hoşuma gitmeyen şiirler de oldu