Ana içeriğe atla

Ebedi / The Wolves of Mercy Falls Serisi Kitap Yorumu #3

Herkese yeniden merhaba!

Aslında kitabı bitireli biraz oluyor fakat bir türlü yazmak için vakit bulamadım, kitabın ayrıntıları aklımdan silinmeye başlamadan önce nihayet yazmaya karar verdim ve işte serinin son kitabının yorumuyla buradayım. Serinin diğer kitapları gibi Ebedi hakkında da eleştirilerim ve birkaç da olumlu düşüncem var, genel olarak değerlendirdiğimde "iyi ki okumuşum" dediğim bir seri olmasa da büyük bir vakit kaybı olduğunu söylemek de haksızlık olur. Yazarın yazım dili akıcı ve bu nedenle hızlı okunuyor, bunu kesinlikle bir artı olarak sayabiliriz. 


İkinci kitabın sonunda Grace, Cole'un bulduğu bir "tedavi" sayesinde ölmekten kurtulup kurda dönüşüyor ve hastanenin camından kurt formunda çıkarak ormana dalıp yok oluyor. Bu kitabın başında da havaların ısınmasıyla Grace'in insan formuna döndüğünü, Sam'i aramak için uğraştığını görüyoruz ilk olarak. Tabii Sam her zamanki gibi son derece donuk ve tepkisiz davranarak telefonu aldığında Grace'i almaya gidiyor fakat Grace daha o yetişemeden tekrar kurt formuna dönüştüğünde bunu görünce de çok fazla kafasına takmıyor. Bu kitapta Sam ve Grace'e dair tek sevdiğim sahne şans eseri kuzey ışıklarına denk gelip izledikleri sahne oldu, tabii bunun nedeni benim kuzey ışıklarına olan takıntım da olabilir... 

Hepinizin bildiği gibi genelde bu tarz fantastik serilerde erkek karakter inanılmaz derecede havalı, zeki, kendini bir şekilde sevdiren türde yazılır; kitabı okumaya başladığınızda başrol kızla birlikte etkilendiğinizi hissedersiniz fakat Sam karakteri bu klişeye tepki olarak yazılmış resmen, tebrik ediyorum. Tam tersi başrol kız da her cümlesiyle akıl sağlığını sorgulatan türde olur ama Grace karakteri bu kitapta da ortalama, genel anlamda mantıklı ve sakin bir karakterdi. Ailesiyle olan tuhaf ve kötü yazılmış ilişkisi dışında göze batan pek bir kusuru yoktu, tabii bir de Sam'e ilk görüşte aşık olması dışında...


Bu kitapta Sam'i her zamankinden daha fazla sönük, etkisiz ve sinir bozucu buldum çünkü kasabadakiler kurtları ormana düzenledikleri kurt saldırısıyla yok etmeyi planlıyor ve okuduğumuz kadarıyla Sam kurtların yeni "lideri", ancak biz onu kitap boyunca sızlanırken, hiçbir şey yapmazken, yine insanların onu ittirmeye çalışmasıyla zar zor son dakika hareket ederken görüyoruz. Hatta onu kurt adama dönüştüren ve manevi babalık yapan kişiye aklında kalan soruları sormak için eline fırsat geçen bir sahne var; normalde onu kurda dönüştüren manevi babası Beck insan-kurt formunda geçireceği süreyi tamamlamış ve tamamen kurda dönüşmüş ancak Cole'un bir çözüm bulmasıyla geçici olarak çok kısa bir süreliğine tekrar insana dönüşüyor. Sam de aklındaki soruları sormak için bir fırsat buluyor fakat o sahnede bile doğru düzgün hiçbir şey sormuyor, donup kalıyor, birkaç önemsiz soru sorup ağlamaklı oluyor. Beck tekrar kurda dönüştüğünde gözlerimi devirerek sayfayı çevirdim bu nedenle. 

Buna benzer bir hissi de Grace'in ailesinin evine gittiği sahnede yaşadım. Kızları aylardır kayıp fakat Grace onlarla konuşmak için tekrar evine gittiğinde yerinin çoktan bir kediyle doldurulduğunu görüyor. Annesi ağlayıp sızlarken babası ortadan kaybolmasıyla ilgili kızıyor ve sonunda Grace tekrar evi terk ettiğinde yine umursamıyorlar. Bu kadar umursamaz bir ailenin kızlarının erkek arkadaşına bu kadar tepkili olabilmesini seri boyunca anlamlandıramadım. 


Kitabın asıl olayına geçmeden diğer iki ana karakterimizden de bahsetmek istiyorum, kitap yine Grace, Sam, Isabel ve Cole olmak üzere dört kişinin bakış açısından anlatılıyor ve yine Isabel ve Cole'un gözünden okumayı çok daha keyifli bulduğumu söylemeden geçemeyeceğim. Isabel hatalarıyla, tepkileriyle, duyguları ve düşünceleriyle Grace'e kıyasla çok daha gerçekçi ve empati kurabileceğiniz bir karakter olmuş. Cole da çoğu kitapta bulabileceğiniz bazı klişe özellikleri kendinde toplasa da esprileri, hazırcevaplığı ve diğerlerine kıyasla ön plana çıkan zekası sayesinde Sam'den çok daha sevilesi bir karakterdi. Bu kitapta da yine kurtların kurtuluş planını lider Sam olmasına rağmen Cole hazırlıyor ve Sam'i harekete geçirmeye çalışıyor, tabii bir yandan da arkadaşı Victor'un ölümüne dolaylı yoldan neden olduğu için kendinden nefret ediyor, Isabel'e hissettiği duyguları anlamaya çalışıyor ve bunların hepsi onu basit yazılmış bir kitap karakterindense daha "insan" yapan detaylar olmuş.

Isabel ve Cole demişken ben aralarındaki ilişkinin kısmen havada bitmiş olmasından pek de rahatsızlık duymamıştım açıkçası, ikisinin de karakterleri ve doğaları gereği insanlarla ilişki kurmak konusunda iyi olmaması, soğuk ve mesafeli davranışları bir şekilde kitabın sonunda vardıkları noktayı mantıklı kılıyordu. Tabii ikisinin ayrı hikayesi olsa okurum diye düşünmedim değil kitap boyunca ve sonra fark ettim ki seriye ek olarak gelen kitap "Günahkar" ikisi hakkındaymış. Kitaba ayrı yorum yazmayı planlamadığım için kısaca burada bahsetmek istiyorum.

Günahkar Isabel California'ya gittikten sonra Cole'un da peşinden gitmesiyle başlıyor ve kitaba kısmen yüksek bir beklentiyle başlamış olsam da okurken inanılmaz sıkıldım ve keşke hikayeleri serinin sonunda olduğu gibi kalsaymış dedim. Kitaptaki Cole'un tekrar ünlü olmaya çalışırken içine düştüğü "reality show" olayından kesinlikle nefret ettim, sahneleri aşırı gereksiz, uzun ve sıkıcı buldum ve okumasam da olurmuş dediğim bir kitap oldu. Kitap hakkında tek söyleyebileceğim şey birkaç iyi yazılmış sahne ve diyalog dışında sıkıcı bir hayal kırıklığı olduğu... Sanırım yazar sırf karakterler sevildiği için kendini bir şeyler yazmak zorunda hissetmiş. 


Edebi'nin asıl konusunun geçtiği olaylara ve sonuna değinmek gerekirse de ortalama diyebilirim sanırım. Kurtları kasabalıların saldırısından kurtarmaları gerekiyor, bu nedenle de Sam ve Cole da Cole'un bulduğu çözüm sayesinde kurda dönüşüyorlar ve Sam kurtlara liderlik ederek onları ormandan çıkarmaya çalışıyor. Kurt avının başındaki figürlerden birisi de Isabel'in babası olduğu için o da bir şekilde kendini tekrar olayların içinde buluyor; Isabel'in kararsızlığının, ailesine karşı hislerinin ve düşüncelerinin iyi yazıldığını ve yansıtıldığını düşünüyorum, onun dışında da zaten kurtları ormandan çıkardıkları bölümlerle ilgili diyebileceğim pek bir şey yok. Okurken heyecanlanmadım, sonraki sayfayı sabırsızlıkla çevirmedim ama çok sıkılmadım da, sonu da biraz ucu açık bitse de kötü sayılmazdı. Kurtları ormandan çıkardıktan sonra yeni buldukları bölgede Sam ve Grace birlikte yaşamaya başlıyor, Isabel ailesinin zoruyla California'ya gidiyor ve Cole da herkes öldüğünü zannederken başının çaresine bakıyor her zamanki gibi. 


The Wolves of Mercy Falls serisine genel bir değerlendirme yapmam gerekirse herkese şiddetle tavsiye edeceğim, dönüp tekrar tekrar okumak isteyeceğim veya keşke bitmeseydi diyebileceğim bir seri olmadı. Fakat fantastik serilerde başrol olarak görmeye pek alışık olmadığımız kurt adamları işlemesi, yazarın akıcı dili ve kapak tasarımları güzeldi diyebilirim. Tabii kitapla ilgili sırf olumlu bir şeyler söyleyebilmek için kapak tasarımını övmek zorunda kaldığınız durumlar için ne derler bilirsiniz... 

Yazarın Türkçeye çevrilmeyen The Raven Cycle serisini inanılmaz merak ediyorum, hatta keşke bu üçleme yerine onu çevirselermiş, merak ettiğim için yayınevine bu konuda mail atmayı düşünüyorum. İnternette kitabı e-kitap veya pdf olarak bulamadım ve orijinal İngilizce versiyonlarını internet üzerinden satın almak mümkün olsa da biraz pahalı ve değer mi kararsız kaldım. Seri 2012'de yazılmaya başlanıp 2016'da bittiği için çok da eski sayılmaz ve bu nedenle çevrilebileceği konusunda az da olsa umutluyum, en azından konusu ve goodreads puanıyla The Wolves of Mercy Falls serisinden çok daha ilgi çekici görünüyor. Tabii bir de içinde Sam karakteri olmadığı için... 










Yorumlar

Popular Posts

The Untamed Dizi Yorumu

Herkese merhaba! Yıl sonunu çok sevdiğim bir diziden bahsederek kapatmak ve herkese mutlu yıllar dilemek istedim. The Untamed bir süredir izlemek istediğim ancak bölüm sayısı fazla olduğu ve daha önce herhangi bir Çin yapımı izlemediğim için sürekli ertelediğim bir diziydi. Dizinin konusu hakkında hiçbir fikrim yoktu, sadece bir novel uyarlaması ve BL temalı olduğunu biliyordum. 50 bölüm gözümde çok büyüdüğü için sürekli erteledim ve itiraf etmek gerekirse Çince kulağıma önceden pek hoş gelmediği için ön yargılarım vardı. Fakat diziyi bitirdikten sonra rahatlıkla söyleyebilirim ki ön yargılarım aslında gereksizmiş. Diziye başlarken 50 bölümü gözünde büyüten ben, 10 bölümü izledikten sonra keşke dizi daha uzun olsaymış demeye başladım, hatta son bölümü izlerken 50 bölümlük birkaç sezon olmasını istedim ve bence daha uzun olsaymış da olurmuş çünkü Bulut Kovuğu'nda aldıkları eğitimi bile ayrı bir dizi olarak izleyebilirdim.  Diziyi hiç duymayanlar için kısaca konusundan bahsedeyim önc

The Flower of Evil Dizi Yorumu

Herkese merhaba, The Flower of Evil'ı yeni bitirdim ve bitirir bitirmez hemen yorumunu yazmak istedim çünkü inanılmaz iyiydi ve izlerken her bölümünden ayrı keyif aldım. Bilmeyenler için dizinin konusunu ve merak edenler için tanıtımını  aşağı bırakıyorum ve sonrasında spoiler içeren yorumuma geçiyorum. Dizi, karanlık geçmişini gizleyen ve başka birinin kimliği altında yaşayan bir adam ( Lee Joon-Gi ) ile o adamın (kocasının) peşine düşen bir dedektifin ( Moon Chae-Won ) etrafında dönmektedir. Öncelikle diziye başlama sebebim dizi hakkında okuduğum iyi yorumlar, Lee Joon-Gi'nin oyunculuğu ve dizideki kızıyla paylaştığı fotoğrafları görmem oldu. Başlarken çok yüksek beklentilerim yoktu fakat dizi daha ilk bölümünden bile merak uyandırdı ve beni içine çekmeyi başardı. Kore dizileri izlemeye karantina döneminde başladım ve açıkçası çok fazla ön yargım vardı, çoğu insan gibi ben de İngiliz ve Amerikan dizileri izlemeye alışık olduğumdan bir Kore dizisi izlemek hiç de cazip gelmiyor

Edgar Allan Poe - Bütün Şiirleri // Kitap Yorumu

 Herkese merhaba, Aslına bakılırsa bu yazıyı uzun bir süredir yazmayı planlıyor olduğum halde nasıl yazacağımı bir türlü tasarlayamadığım için erteliyordum. Şiir tutkunu olduğumu söyleyemem, fakat hoşuma giden şiirleri ve sevdiğim yazarların derlemelerini okumayı severim. Edgar Allan Poe kullandığı imgeler ve kafanızda çizdiği soyut resimlerle okumaktan keyif aldığım yazarlardan birisi. Bu nedenle daha kitabın kapağını açarken bile beni içine çeken dünyanın hoşuma gideceğinden emindim. Şiirler hakkındaki yorumuma geçmeden önce İthaki Yayınları'ndan çıkan derlemeyi okudum ve çevirisinin çok başarılı olduğunu söyleyemem açıkçası. Elbette çeviri yapmak, özellikle de şiir çevirisi yapmak oldukça zor bir iş, ama yine de çok daha iyi olabilirmiş diye düşünmeden edemedim. Neyse ki bir tarafta orijinal dil, diğer tarafta çeviri olacak şekilde basmışlar, bu yüzden de çok problem olmadı.  Şiirlerin hepsini eşit derecede sevdiğimi söyleyemem tabii ki, içlerinde hoşuma gitmeyen şiirler de oldu