Ana içeriğe atla

Edgar Allan Poe - Bütün Şiirleri // Kitap Yorumu

 Herkese merhaba,

Aslına bakılırsa bu yazıyı uzun bir süredir yazmayı planlıyor olduğum halde nasıl yazacağımı bir türlü tasarlayamadığım için erteliyordum. Şiir tutkunu olduğumu söyleyemem, fakat hoşuma giden şiirleri ve sevdiğim yazarların derlemelerini okumayı severim. Edgar Allan Poe kullandığı imgeler ve kafanızda çizdiği soyut resimlerle okumaktan keyif aldığım yazarlardan birisi. Bu nedenle daha kitabın kapağını açarken bile beni içine çeken dünyanın hoşuma gideceğinden emindim. Şiirler hakkındaki yorumuma geçmeden önce İthaki Yayınları'ndan çıkan derlemeyi okudum ve çevirisinin çok başarılı olduğunu söyleyemem açıkçası. Elbette çeviri yapmak, özellikle de şiir çevirisi yapmak oldukça zor bir iş, ama yine de çok daha iyi olabilirmiş diye düşünmeden edemedim. Neyse ki bir tarafta orijinal dil, diğer tarafta çeviri olacak şekilde basmışlar, bu yüzden de çok problem olmadı. 

Şiirlerin hepsini eşit derecede sevdiğimi söyleyemem tabii ki, içlerinde hoşuma gitmeyen şiirler de oldu ama genel anlamda okuduklarımdan fazlasıyla keyif aldım ve bunun en önemli nedeni de Edgar Allan Poe'yla özdeşleşen belirli temalar ve bunları çok başarıyla kullanması. Karanlık bir gece, sık ağaç dallarının arasından süzülen ay ışığı, simsiyah geceyi aydınlatan yıldızlar, insanı ürperten kuşlar, gece sahile vuran dalgalar, histerik kadınlar, hayaletler, lanetlenmiş şatolar, hüzünlü bir yalnızlık, kasvetli ve yağmurlu bir gün, geceyi aydınlatan şimşek, sessizliği delip geçen gök gürültüsü... Bunların hepsi de Poe'nun şiirlerinin çoğunda görebileceğiniz kalıplaşmış imgeler, bu yüzden de şiirleri okumak aynı zamanda gotik tarzda yapılmış kısa bir film izlemek veya başarılı bir öykü okumak gibi. Tabii şiirlerinin başarılı olmasının nedenini yalnızca kullandığı belli başlı betimlemelere bağlamak haksızlık olur, bunun yanı sıra şiirlerin yazımı ve biçimi de oldukça estetik. 

Eğer bu tür gotik eserlerden ve betimlemelerden hoşlanmıyorsanız muhtemelen bu şiirleri de pek beğenmezsiniz, fakat benim gibi tam bir ay ışığı, gece ve melankoli aşığıysanız eminim içlerinden bayılarak okuyacağınız şiirler de çıkacaktır. Özellikle de artık fazlasıyla popüler olmuş "The Raven", "To Helen" ve "Annabel Lee" gibi eserlerini çoğu kişi okumasa da duymuştur muhtemelen. Benim aralarından en çok beğendiğim şiir hüzünlü havası ve masalsı anlatımıyla "Annabel Lee" kesinlikle ve şiirlerin hepsinden tek tek bahsetmem mümkün olmadığından önce biraz "Annabel Lee"den sonra da kitapta ikinci favorim olan diğer bir şiirden bahsedeceğim.
Daha ilk satırlarından bile kederli ve karamsar bir atmosfer çizen bu şiirde bir deniz ülkesinde yaşayan Annabel Lee adlı bir kızdan bahsediliyor. Bahsi geçen Annabel Lee anlatıcıya çok derin bir aşk besliyor, hatta öyle ki melekler bile onları kıskanıyor. Talihsiz bir gün Annabel Lee ölüp gidiyor, Edgar Allan Poe'nun bu noktadaki anlatımı o kadar başarılı ki soğuk bir gecede buz gibi dalgaların ve şiddetli rüzgarın arasında yitip giden Annabel Lee'yi neredeyse görebiliyorsunuz. Anlatıcı ne kadar geçerse geçsin hala ay ışığıyla aydınlanan dalgaların yanında gözleri yıldızlar kadar ihtişamla parlayan Annabel Lee'yi bekliyor ve hiçbir gücün onu aşık olduğu kadından ayıramayacağını söylüyor. Yalnızca bir şiirle bir öykünün bile anlatamayacağı yoğunluktaki bir hikayeyi anlatmak çok kolay bir şey değil, fakat Edgar Allan Poe bunu başarmış ve bu nedenle de en bilinen şiirlerinden birinin bu olması hiç de şaşırtıcı değil.

Şarkının şiire dönüştürülmüş çok güzel bir hali de mevcut, onunla birleşince ay ışığıyla parlayan okyanusun yanındaki karanlık bir kalede ve hüzünlü bir deniz ülkesinde tanrıçalar kadar güzel bir kadının trajik bir sonla masalsı bir aşk hikayesinden ayrılmasını anlatan çok güzel bir hikaye okuyormuşum gibi hissediyorum. Gerçekten öyküsü yazılabilecek bir şiir Annabel Lee, Edgar Allan Poe gecenin tüm hüznünü toplayıp tek bir şiirde yansıtmış.


Kitabın sonunda yer alan "Alone" şiirini ilk kez okudum ve en hoşuma giden ikinci şiir de bu oldu. "Alone" kendini bildi bileli yalnız olan birinin hislerini anlatıyor, hiçbir zaman diğerleri gibi olamamış ve kendini bir yerlere ait hissedememiş. Yaşadığı ve yaptığı her şey yalnız olmuş, sevdiklerini de yalnız sevmiş, şiirin sonlarına doğru sözü geçen "sonbahar" tam olarak şiirdeki temayı, hüznü ve yalnızlığı tanımlıyor aslında. Gök gürültüsü, şimşekler, şafak vakti aydınlanmakta olan hüzünlü bir sonbahar sabahı gibi hissettiriyor şiir. Yağmurdan ıslanmış kaldırımlar sarı, turuncu ve kırmızı sonbahar yapraklarıyla kaplanmış da anlatıcı yine yalnız başına sessizce köşeden yürüyormuş gibi. 

Açıkçası şiirler kolay okunabilir olsa da anlaması ve sindirmesi o kadar da kısa sürmüyor, tekrar tekrar dönüp okuduğunuzda hiç gözünüze çarpmayan detayları fark edip bambaşka hikayeler çıkarabiliyorsunuz. Ayrıca tam olarak kasvetli bir günde mum ışığında hüzünlü bir kitap okuyup boşluğa bakmak vardır ya, Edgar Allan Poe şiirleri tam olarak öyle hissettiriyor. Gece, yıldızlar ve ay ışığını kelimelere döküp satırlarına taşıyor. 




Yorumlar

Yorum Gönder

Popular Posts

The Untamed Dizi Yorumu

Herkese merhaba! Yıl sonunu çok sevdiğim bir diziden bahsederek kapatmak ve herkese mutlu yıllar dilemek istedim. The Untamed bir süredir izlemek istediğim ancak bölüm sayısı fazla olduğu ve daha önce herhangi bir Çin yapımı izlemediğim için sürekli ertelediğim bir diziydi. Dizinin konusu hakkında hiçbir fikrim yoktu, sadece bir novel uyarlaması ve BL temalı olduğunu biliyordum. 50 bölüm gözümde çok büyüdüğü için sürekli erteledim ve itiraf etmek gerekirse Çince kulağıma önceden pek hoş gelmediği için ön yargılarım vardı. Fakat diziyi bitirdikten sonra rahatlıkla söyleyebilirim ki ön yargılarım aslında gereksizmiş. Diziye başlarken 50 bölümü gözünde büyüten ben, 10 bölümü izledikten sonra keşke dizi daha uzun olsaymış demeye başladım, hatta son bölümü izlerken 50 bölümlük birkaç sezon olmasını istedim ve bence daha uzun olsaymış da olurmuş çünkü Bulut Kovuğu'nda aldıkları eğitimi bile ayrı bir dizi olarak izleyebilirdim.  Diziyi hiç duymayanlar için kısaca konusundan bahsedeyim önc

The Flower of Evil Dizi Yorumu

Herkese merhaba, The Flower of Evil'ı yeni bitirdim ve bitirir bitirmez hemen yorumunu yazmak istedim çünkü inanılmaz iyiydi ve izlerken her bölümünden ayrı keyif aldım. Bilmeyenler için dizinin konusunu ve merak edenler için tanıtımını  aşağı bırakıyorum ve sonrasında spoiler içeren yorumuma geçiyorum. Dizi, karanlık geçmişini gizleyen ve başka birinin kimliği altında yaşayan bir adam ( Lee Joon-Gi ) ile o adamın (kocasının) peşine düşen bir dedektifin ( Moon Chae-Won ) etrafında dönmektedir. Öncelikle diziye başlama sebebim dizi hakkında okuduğum iyi yorumlar, Lee Joon-Gi'nin oyunculuğu ve dizideki kızıyla paylaştığı fotoğrafları görmem oldu. Başlarken çok yüksek beklentilerim yoktu fakat dizi daha ilk bölümünden bile merak uyandırdı ve beni içine çekmeyi başardı. Kore dizileri izlemeye karantina döneminde başladım ve açıkçası çok fazla ön yargım vardı, çoğu insan gibi ben de İngiliz ve Amerikan dizileri izlemeye alışık olduğumdan bir Kore dizisi izlemek hiç de cazip gelmiyor